Destek

Tasarım:
HS Blog

23 Eylül 2010 Perşembe

Kendinize Güvenmenin 14 Yolu

Özgüven önemli bir kişisel özellik; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlayan ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştıran... Peki insana güç veren, enerjisini artıran ve daha fazla çaba göstermeye özendiren özgüven nasıl kazanılır? İşte 14 kolay adım:

1. Önce bütün olumsuz tecrübeleri unutun. Durup dururken güveniniz yitirmeniz, basarisizlik duygusunu yasamanız bundan olabilir. O yüzden ilk adim olarak geçmişteki bütün kötü deneyimleri yok edin. Beyninizden silin gitsin!

2. Kendinizle iletişiminiz çok önemli. "Sen bunu yeneceksin" gibi cümleler kurmayın. Yani kendinize iç sesinizle "sen" diyorsanız bu sorundur. İlk olarak kendinizle "iletişim”e gecik, "ben bunu yaparım" seklinde cümlelerle ise başlayın.

3. Erteleme olayına bir son verin. Bir şeyi sonlandırmayıp, yarim bırakma, basarili olamama korkusuna dayanabilir. "Su an" yapacağınız ne varsa "hemen simdi" yapın. Bir not edin bakalım, "yarim" bıraktığınız isler çok fazla mi? Onları tamamlamak güven duygunuzu rehabilite edecektir. çok basit şeylerde bile bunu uygulayın. Sacınızı kestirmeyi ne zamandır erteliyor musunuz. Hemen gidin kestirin mesela..

4. Kesin olarak istediğiniz şeyin ne olduğunu düşünün. Tam olarak neyi, ne kadar, nerede ve nasıl elde etmek istiyorsunuz? Bunu dakikalarca düşünüp, o çok istediğiniz şeye odaklanın. Adrenalinizin arttığını, istediğiniz şeye kavuşmayı "düşünmenin" sizi pozitif bir ruh haline soktuğunu göreceksiniz.

5. Kötü tecrübeleri beyninizin bilgisayarını çöp kutusuna atıp, silmiştiniz ya. Eh simdi, arkadaşlarınızla beraberken biraz sikiliyorsunuz değil mi? Onlara hep "dertlerinizden" söz ederdiniz hani! Canim, biraz düşünün, sizin hiç basariniz olmadı mi geçmişte. Dost sohbetlerinde arada sırada bu başarılarınızdan da söz edin.. Anlatırken bunu nasıl yaptığınızı yeniden hatırlayacaksınız. Belki de bu yöntem, başka ulaşmak istediğiniz idealleriniz için de ise yarar!

6. Çevrenizi iyi gözlemlediniz mi? Basarili ve mutlu insanlar genellikle "Çözüm"e odaklıdır. Bu insanlar yüzde 20 problemlere, yüzde 80 çözümlere odaklanır. Bazı sorunlar aslında sizin "büyüttüğünüz" kadar değil. Siz ona "odaklandıkça" o büyüyor, büyüyor ve çözülmez bir hale geliyor. Bu sorunlarda çıkmaza girdiğinizde bir "örnek" bulun. Yari sorunu çözmüş bir insan örneği. O, nasıl çözdü? Tamamen bu yönteme odaklayın kendinizi.

7. Enerjinizi çoğaltın. Çünkü enerji bize sadece fiziksel güç olarak gerekli değildir. Duyu organlarımız da enerji ile çalışır. Bu enerji sesinize, bakışınıza, görünüşünüze etki eder. Spor yaptığınızda seremonin ve endorfin hormanlari artacak. Bu iletişimde çok önemli; Bakışlarınız da bu hormonların etkisiyle karsı tarafa daha kolay "olumlu" mesajlar göndermenizi sağlayacak. Kendinizi "iyi" hissetmek, güne gülümseyebilmek için spor çok önemli. Unutmayın, egzersizden uzak kaldığınızda, adeta benzinsiz bir araba gibisiniz!

8. Telkin çok önemli. Her ne istiyorsanız onu olmuş gibi hayal edin: Alt bilinciniz sadece şimdiki zamanı bilir. O yüzden gelecek zamanlı cümleler kurmayın. Örneğin, "zayıflayacağım" derseniz asla zayıflayamazsınız. Belirsiz bir gelecek yerine, "su anda yapıyorum" deyin.. Bu mesajı yolladığınızda, alt bilinciniz sizi o amaç için bazı tutumlara davet edecektir. Siz farkında bile olmadan... Enerjiniz çoğalacak, yavaş yavaş zayıflama isteği artacaktır.

9. Aman, renkler çok önemli. Giysilerde renk tonajlarına dikkat edin. Seçtiğiniz her renk sizi anlatıyor çünkü. Canlı renkler mutluluk ve neşeyi koyu renkler ise ciddiyeti temsil ediyor. Bu tarz olarak size en yakışanı secin. Bu giysileriniz canlı renklere sahipse güveninizin kendiliğinden geliştiğini göreceksiniz. (Tabii yerine göre.. Bir is toplantısına da pırıl pırıl renklerle gidilmez elbette.) Su acık ki, asil olarak “ten giysiniz”, yani solgun olmayan bir cilt, parıltılı bakışlar giysilerden daha da önemlidir. Olumlu düşündükçe farklı bir ten renginin ve bakışların sizde oturduğunu fark edeceksiniz.

10. “Evet” ve “hayır”lara dikkat. Hicrimse size istemediğiniz bir şeyi yaptıramaz. Bazı insanlara da hayır demeyi öğrenin. Hoşlanmadığınız bir mekana sizi götürmek isteyen arkadaşınıza karsı rahatlıkla " hayır" kelimesini kullanın. Birlikte keyif alacağınız mekanları seçecek arkadasınız mutlaka vardır. Sizi rahatsız eden, olumsuz ruh halinizi çoğaltan insanlarla ilişkinizi de gözden geçirin. Sizi üzen bir insanla yola devam etmek sizden sürekli götürecektir.

11. Geleceği "belirsiz" bırakmayın. Planlayın. O gerçekleştiğinde neler hissedersiniz, sürekli bunu düşünün. Artık o ideale, o "plan"a nasıl ulaşacağınızı düşünün ve kendinizi orada hayal edin sık sık. Örneğin işyerinizde “şef” mi olmak istiyorsunuz? Sürekli bunu nasıl gerçekleştireceğinizi düşünmenin ve bu anlamda somut olarak neler yapabileceğinizin ötesinde, o görevi "hayal" edin. Kendiniz orada, bir toplantıda iken hayal kurun örneğin. Hayaliniz güçlendikçe, tutumlarınız da değişecektir. Örneğin, o iste şef olmak için önce dil mi bilmeniz gerekiyor. farkında olmadan ayaklarınız sizi bir bir hafta sonu kursuna doğru götürecektir.

12. Geleceği planlamak kendinize güveni, kendinize güvenmek de size bazı “formüller” de getirecektir. Örneğin zayıflamak istiyorsunuz ama neden şişmanladığınızın "formülü"nü dikkate almıyorsunuz. İste olumlu bir şekilde başarıya odakladığınızda beyniniz, size "neden şişmanladığınızı da anımsatacak. Ve sizi kilo almaya götüren nedenleri de hayatınızdan kaldırmak üzere planlar yapıyor olarak bulacaksınız kendinizi..

13. Bir de, “olumlu” anlam içeren kelimelere dikkat edin. Olumsuz olarak beyninize yerleştirdiğiniz cümleler size baskı yapar. Orada "beslenir" ve daha güçlü olarak geri dönebilir". Bir örnek vermek gerekirse, "asla televizyon seyretmiyorum" demeyin. Beyniniz sizi daha istekli olarak TV seyretmeye zorlar. İnsanların "kötülükleriyle" uğraştığınızda da ters tepki verir. Kötü bir kelimeyi kullandığınızda ona yüklediğiniz anlamı bilincinize çağırırsınız! Bu kelimeyi çok sik hatırlamaya baslarsınız. Hatta yıllar sonra o eylemin içinde bile görebilirsiniz kendinizi. O nedenle "olumsuz" herhangi bir kelimeyi (Her ne olursa olsun) beyinize yerleştirmemeye özen gösterin.

14. Hayatinizi yönlendirin. Ne eksikse yaşamınızda ona katalize olun. Sevgi mi yok, sevgi birlikteliğine katalize olun. O boşluğu bir sevgili dolduracaksa, yani ona gereksinimiz varsa bunu planlayın. Bir takım duygusal boşlukların yerini başka şeylerle kapatmayın. Zaten olumluya ve başarıya katalize olmuş bir ruh hali, başka arayışlarınıza çözüm bulmak üzere de konumlanacaktır. Basari ve sevgiyle birlikte donanmış benliğiniz, size enerjiyi ve mutluluğu da çağıracaktır.

Enteresan bilgiler

1. Suudi Arabistan'da bir kadın kocasına kahve yapmazsa bu boşanma nedenidir.
2. Bir köpekbalığı 100 milyon damla deniz suyu içindeki bir damla kanı hissedebilir.
3. Bır fare bir deveye oranla daha uzun süre susuzluğa dayanabilir.
4. insan midesi 2 haftada bir iç zarını yenilemek zorundadır aksi halde kendi kendini sindirir.
5. i harfinin üzerindeki noktaya ingilizler "Dedikodu" derler.
6. Bir bardak taze şampanyanın içine bir kuru üzüm atarsanız üzüm asansör gibi bardağın altından üstüne üstünden altına sürekli dolaşır.
7. Eğer ağzımıza attığımız bir şeye tükürüğümüz değmese onun tadını anlayamayız.
8. Erkek Peygamber Devesi dişinin kokusunu 7 mil öteden duyabilir.
9. George Washington evinin bahçesinde marijuana yetiştirirdi.
10. Zürafa kulağını 53 santim uzunluğundaki dili ile temizler.
11. Lübnan'da dişi bir hayvanla cinsel ilişkiye girmek serbesttir ama erkek hayvanla yasaktır.
12. Mc Donalds'ın karının % 40'ı çocuk menüsü satışından gelir.
13. Her insanın dilinin izi de parmak izi gibi farklıdır.
14. Tarihi fılm Ben Hur'da çekim ekibinin farketmediği kırmızı bir otomobil görünür.
15. Einstein 9 yaşına kadar düzgün konuşamamıştır. Ailesı onun özürlü olduğunu düşünmüştür.
16. Hergün doğan çocukların ortalama 12'si yanlış anne babaya verilmektedir.
17. Kağıt para sanıldığı gibi kağıttan değil pamuktan yapılır.1950'den önce kenevir, ağaç kabuğu ve marijuana yaprağı kullanılarak yapılırdı.
18. Çikolatanın köpekleri öldürdüğü doğrudur. Onların kalbine ve sinir sistemine zarar verir. Yarım kilo kadar çıkolata küçük bir köpeği öldürebilir.
19. Birçok ruj çeşidi balık pulu içerir.
20. Katil balinalar köpek balıklarının midesine alttan torpil gibi vurarak onları öldürür.
21. Donald Duck çizgi fılmleri Finlandiya'da yasaklanmıştır. Nedeni kahramanların don giymemesidir.
22. Ketçap 1830'lu yıllarda ilaç olarak satılırdı.

Süper bir fıkra

Yeni mahallesinde kahvede sohbet eden adama arkadaşları: ''Senin aile yaşantına hayranız, eşin ve çocuklarınla çok mutlu bir yaşantın var. Karının bir dediğini iki etmiyorsun.

Bu mutluluğunun sırrını bize de anlat yoksa pısırık olduğunu düşüneceğiz.'' derler.

''Kısaca anlatayım ...'' der adam. ''Düğünümüz bittikten sonra karım kendi atına, ben de kendi atıma bindik evimize doğru gidiyoruz. Benim bindiğim atın ayağı takıldı ve sendeledi. Karım eğildi ve benim atıma 'Bir' dedi. Biraz daha ilerledik ve benim atımın ayağı tekrar takılıp tökezlediği zaman eşim tekrar eğilip atıma 'İki' dedi. Az sonra atım tekrar aynı şekilde tökezleyince eşim atından indi ve at'a 'Üç' dedi ve çeyizinden tabancasını çıkartıp atımı alnından vurdu.

Ben şok olmuştum ... Eşime bir hışımla çıkıştım ''Yazık değil mi ata, neden vurdun kadın, manyak mısın sen?'' diye bağırdım ... Karım arkasını döndü ve bana 'Bir' dedi. Ve o günden sonra karımın bir dediğini iki etmedim :))

Erkek adam bilgisayarı böyle kullanır !

Silmek istediği bir dosyayı Shift+Del kombinasyonu ile siler, geri dönüşüm kutusu kullanmaz, tükürdüğünü yalamaz.
* Windows gezgini kullanmaz, aradığı dosyayı anında bulur.
* IP'sini gizlemez.
* Windows XPde bir hata olduğunda hata raporu göndermez, ispiyonculuk yapmaz, hoşgörülüdür.
* MS Office yardımcısını da diğer yazılımların Yardım menülerini kullanmaz.
* Bilgisayarcı kültürüne saygı gösterir. "Tek rakibim AMD", "Rahmetli de X386'ydı", "Bir sana hasretim bir de 3Ghz CPU hızına", "Windows'un ustasıyım, Linux'ın hastasıyım" gibi sözleri ağzından düşürmez.
* IMAC gibi renkli, cicili bicili bilgisayar kullanmaz.
* Görev zamanlayıcı kullanmaz, kafasına estiğinde defrag yapar.
* İnternette sörf yapmaz, olsa olsa tavla oynar.
* Antivirüsle, spyware ile uğraşmaz. Gerekirse format basar.
* Multimedya klavye kullanmaz.
* Laptopun dokunmatik faresini kullanmaz, normal fare takar.
* Işıklı-janjanlı kasa kullanmaz.
* Ekran koruyucu kullanmaz.
* Overclock yapamıyorum diye ağlamaz.
* Sistemi eski de olsa onu hor görmez, sahip çıkar.
* "Bilmiyordum yanlış yaptım PC bozuldu" demez. "Sinirlendim vurdum tekmeyi, bozuldu" der.
* Markalı PC almaz, kendi PC'sini kendi toplar.
* AMD 3000+'ı 2.6Ghz'e overclock ederken yanan işlemcisini servise götürdüğünde adam gibi doğruyu söyler, "abi açtım çalışmadı" demez. "Ne biçim işlemci bu, adam gibi overclock yapılmıyor" der.
* Bilgisayar ayarlarını kurcalamaktan kaçınmaz. Gerekirse bozar ama yine de kurcalar.
* Sınır tanımaz! ADSL limiti 3GB ise 2.9'da durmaz, sörfe devam eder.
* Hızlı yazayım derken yaptığı yazım yanlışlarını silmekle uğraşmaz, hemen Enter'a basıp gönderir.
* Sabit diskden, fandan, CPU'dan çıkan seslerle huzur bulur.
* Fedakar olur, yaz sıcağında kendisi boncuk boncuk terlese bile vantilatörü kasadan içeri doğru tutar.
* Mouse kullanmaz, klavyedeki hünerlerini her yerde gösterir.
* XP'sini Windows klasik temasıyla kullanır. Şekerci dükkanı gibi kullanmaz.
* Dial-up'ında "save password" demez, tüm şifrelerini hatırlar hepsi de farklıdır.
* My Pictures veya My Music klasörlerini kullanmaz, aksine siler.
* USB'den kahve ısıtıcı kullanır. Mutfağa gitmez. Kahvesini yudumlarken kullandığı ICQ'sunda yazışacak birini bulursa, klavyeyi on parmak kullanmak için kahve tutacağı olarak DVD-ROM'unu kullanır.
* Boş USB yuvası bırakmaz hepsini doldurur.
* Gecenin bi vakti bile olsa bilgisayar başında atletle şortla oturmaz.
* İşlem yapıyor ikonu olarak kum saati yoktur. Tesbih çeken, volta atan Kadir İnanır bakışlı insan modeli vardır.
* Yazılımların LITE sürümlerini kullanmaz.
* Ctrl+Alt+Delete ile uğraşmaz direkt reset atar.
* Sevdiği kızın adını ağaca değil, monitöre kazır.
* Ayna önünde değil, web cam yardımıyla monitör önünde tıraş olur.
* 128 MB USB bellek taşımaz, babalar gibi 80 GB sabit disk taşır.
* QuickFormat atmaz.
* Yamasını kendi yapar, internette yama aramaz.
* Bulduğu Windows açıklarını kendi kapatır.
* Sistemini power tuşuyla değil anakartın üzerinden kısa devre yaptırarak açar.
* Disket sürücüsünden vazgeçmez.
* Evinde evcil hayvan yerine virüs besler.
* Tıklamaz "basar".
* Pencereleri ve bilgisayarı fareyle kapatmaz, Alt+F4 kullanır.
* Renkli, cicili bicili Windows Media Player arayüzü yerine, siyah arayüzlü Winamp kullanır.
* Uzaktan yardım kullanmaz, hatalı bilgisayar nerdeyse oraya gider.
* Beta program kullanmaz.
* Optik sürücüyü asla tuşuyla kapatmaz, eliyle iter.
* IE'nin verdiği hatalara sinir olmaz onu bağrına basar yine kullanır.
* Klavye bozulduğunda çöpe atmaz oturur can yoldaşını tamir eder...edemezse ettirir

5 Ağustos 2010 Perşembe

Tavsiyeler

1- Aklını kullan.
2- İyice tanımadan hiçbir insana bağlanma.
3- Bitmemiş ilişkilerin üzerine ilişki kurma. Acı çeken sen olursun.
4- İyice soruşturup diğer insanların da haklı olabileceğini düşün.
5- Seni takmayanı sen hiç takma, konuşmayanla asla konuşma.
6- Güvenmediğin biriyle asla çıkma.
7- Yalanını yakaladığın kişinin düzelebileceğini düşünme.
8- İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.
9- Kimseye yalvarma.
10- Asla dönüp de arkana bakma.
11- Sır tutmasını bil.
12- Dostlarının sevgilinden daha önemli olduğunu unutma. Onları asla sevgilin için satma.
13- Hak ettiğin sevgiyi alamadın mı kendini üzme, sorun sen değilsin.
14- Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
15- Kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.
16- Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
17- Seni dinleyip anlama niyeti olmayanlarla tartışma.
18- Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
19- Eğer verdiğin sır o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır verme.
20- Dostun olacak insanları bazı kriterlere göre belirle.
21- Kendini öven insanlardan kaç.
22- Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
23- Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
24- Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorlarsa onların öğütlerini göz ardı etme.
25- Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üstüne sıçrar.
26- Kendinin herkesten daha önemli olduğunu unutma.
27- Sen istemediğin sürece tanrı dışında kimsenin seni üzemeyeceğini aklından çıkarma.
28- Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.
29- Sana bahşedilen zekâyı kullanmayarak tanrıya hakaret etme.
30- Senin zekâna inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
31- Kendini sev.
32- Alkol alınca kontrolünü yitirenlerle asla tartışma.
33- Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.
34- Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakârlık yapma.
35- İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
36- Aşkta bile mantığına küsme. Kalbin doğru yolu bulacak içgüdüye sahip değil.
37- Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.
38- Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanılabilecek hiçbir koz verme.
39- İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
40- Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.

Günün Sözü

" Bir araya gelmek bir başlangıçtır.
Bir arada kalmak bir ilerlemedir.
Bir arada çalışmak ise başarının ta kendisidir."

Anonim

18 Temmuz 2010 Pazar

İki şey

İki şey insanı "nitelikli insan" yapar: :
1 İradeye hakim olmak
2 Uyumlu olmak
İki şey "ekstra değer" katar :
1 Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2 Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır:
1 Kararsızlık
2 Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar:
1 Nitelikli cevre
2Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1 Baskın yeteneği bulmak
2 Cidden sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır:
1 Ustalardan ustalığı öğrenmek
2 Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın
sırrıdır:
1 Niyetin saf olması
2 Ruhsal farkindalik
İki şey milyonlarca insandan ayirir:
1 Sorunun değil çözümün parçası olma
2 Hayata ve her şeye yeni
(özgün, orijinal, farklı)bakış acısıyla
yaklaşabilmek.
İki şey gelişmeyi engeller:
1 Aşırılık ( mübalağa, abartı, ifrat, tefrit)
2 Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir:
1 Tebessüm (gülümseme, sırıtma veya kahkaha değil!)
2 Sükût (susmak)
İki sey"kalitesiz insan"ın özelliğidir:
1 Şikâyetçilik
2 Dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1 Bakış acısını değiştirmek
2 Karsındakinin yerine kendini koyabilmek
İ ki şey yanlış yapmanı engeller:
1 Şahıs ve olayları akil ve kalp süzgecinden
geçirmek
2 Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür:
1 Demagoji (laf kalabalığı)
2 Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez
göstermek

hayat dersi: püf noktası

Bir fabrikada imalat hattindaki cok onemli olan ana makinalardan biri arizalaninca fabrikadaki tum uretim de durdu. Mevcut teknisyenler makineyi calistirmak icin cok ugrastilar, ancak ne yaptilarsa nafile, bir turlu basaramadilar. Sonunda disaridan uzman cagirdilar. Uzman gelip makineyi inceledi. Durumuna bakti. Sonra cantasindan bir cekic cikardi. Elinde cekicle makineye yaklasti. Makinenin belli bir noktasina elindeki cekicle dikkatlice sert bir vurus yapti. Makine hemen calismaya basladi ve hicbir ariza olmamis gibi devam etti. Fabrika tekrar harekete gecti. Uzman fabrikadan ayrildiktan iki gun sonra faturasini gonderdi :

"Hizmet bedeli karsiligi 1.000 USD (bin dolar)"

Fabrika muduru bu faturaya cok kizdi. Tepesi atti ve bir cekic darbesi icin bin dolari cok buldu. Uzmandan ayrintili fatura gondermesini istedi. Uzmandan bir gun sonra asagidaki ayrintili fatura geldi :

Makineye cekicle vurma bedeli..............1 dolar
Nereye vuracagini bilme bedeli..........999 dolar
Toplam.............................................1.000 dolar

Saklambaç

Uzun zaman önce, insanlar dünyaya ayak basmadan önce, iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez halde dolanıyorlarmış. Bir gün toplanmışlar ve her zamankinden daha fazla canları sıkkın otururken; Saflık ortaya bir fikir atmış :
Neden saklambaç oynamıyoruz ?
Ve hepsi bu fikri beğenmiş, hemen Çılgınlık bağırmış : ben ebe olmak istiyorum !
Aralarında hiçbiri Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, hemen kabul etmişler. Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış, 1,2,3,... ve Çılgınlık saydıkça , iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar. Şefkat ayın boynuzuna asılmış, Sevgi bulutların arasına kıvrılmış, Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış, Tutku dünyanın merkezine saklanmış, Para hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış. Ve Çılgınlık saymaya devam etmiş, 79,80,81, ... Aşkın dışında, bütün iyi huylar ve kötü huylar o ana kadar zaten saklanmış. Aşk kararsız olduğu gibi; nereye saklanacağını da bilmiyormuş. Çünkü hepimiz Aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz... ve Çılgınlık 95,96,97 ' ye gelmiş ve 100'e geldiği anda, Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış.. ve Çılgınlık bağırmış :
Önüm, arkam, sağım, solum sobe saklanmayan ebe ! geliyorum
Arkasını döndüğünde ilk önce tembelliği görmüş, o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra Şefkati ayın boynuzunda görmüş ve ihaneti çöplerin arasında, Sevgiyi bulutların arasında, Yalanı gölün dibinde, Tutkuyu da dünyanın merkezinde, hepsini birer birer bulmuş, sadece biri hariç. Ve çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, en son saklı kişiyi bulamamış. Derken Haset, Aşk bulunamadığı için haset duyarak, Çılgınlığın kulağına fısıldamış :
Aşkı bulamıyorsun çünkü o güllerin arasında saklanıyor.
Çılgınlık çatal şeklinde tahta bir sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra, Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış, parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş. Çılgınlık Aşkı bulmak için heyecandan Aşkın gözlerini çatal sopa ile kör etmiş.
Ne yaptım ben ? ne yaptım ben ? diye bağırmış Çılgınlık, seni kör ettim. Nasıl onarabilirim ?
Bunun üzerine Aşk cevap vermiş :
Gözlerimi geri veremezsin, ama benim için bir şey yapmak istersen benim kılavuzum olabilirsin...
O günden itibaren, Aşkın gözü kördür ve o günden beri Çılgınlık da her zaman onun yanındadır.

9 Haziran 2010 Çarşamba

SÖZÜN GÜZELLİĞİ

Eski Roma'nın ünlü generallerinden birinin eşi dünya güzeli bir kadınmış.
Kültürü, neşesi, ev sahibeliği üslubuyla benzeri güç bulunur bir "şahane
kadın" Boşanacakları haberi çıkmış,
bütün Roma bu haberle çalkalanıyor.
Yakın arkadaşları bir cesaret konuyu açmışlar:
- Eşin Roma'nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını, diye
başlamışlar; lafı birbirinin ağzından alarak dakikalarca övdükten sonra,
sözü şu suale getirmişler. Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?
General bacağını uzatarak:
- Çizmemi beğendiniz mi önce onu söyleyin bana, demiş.
- Çok güzel!
- Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya'nın en marifetli çizmecisi
tarafından, kendi eliyle,benim için yapılmıştır. Bir benzerini bütün Roma'da
bulamazsınız.
- Belli, demiş arkadaşları. Benzersiz derken de haklısın. Ama bunun, bizim
sualimizle ne alakası var?
Arkadaşlarının merakını iki kelimeyle gidermiş general:
- Ayağımı sıkıyor;....
İnsanda güzel olan yüzdür,yüzde güzel olan gözdür ama insanı insan yapan
ağızdan çıkan sözdür.....

14 Mayıs 2010 Cuma

Hayata dair herkesin özeti aynıdır

Bir öykü vardır;
Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili bir hükümdar varmış.
Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin her şeyi bilmek istiyormuş.
Vezirlerini yanına çağırmış ve:
-Bana dünyadaki tüm ulusların tarihini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl
yasadıklarını, hangi savaşlara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve
sanat kollarını anlatın!” diye buyurmuş.
Ve onlara beş yıl süre tanımış.
Vezirler önünde saygıyla eğilmişler.
Sonra krallıktaki akıllı adamların en akıllılarını bir araya toplamışlar ve
hükümdarlarının dileğini iletmişler.
Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmışlar.
-Büyük hükümdarım, dileğiniz yerine getirildi! Dışarıya bakarsanız
isteğinizin karşılandığını görürsünüz… demişler.
Hükümdar hayretle gözlerini açmış. Sarayın önünde sonu ufukta kaybolan bir
deve kervanı duruyormuş. Her devenin sırtında iki dev heybe ve her heybenin
içinde de, marokenle güzelce kaplanmış on büyük cilt varmış.
-Bu nedir? diye sormuş hükümdar.
-Bu dünya tarihidir, diye yanıtlamış vezirler.
-Buyruğunuz üstüne bilge kişiler beş yıl durmadan çalıştılar!
-Benimle alay mı ediyorsunuz? diye kükremiş kral.
-Ömrüm bunların onda birini bile okumaya yetmez! Söyleyin kısa bir tarih yazsınlar. Ama tüm önemli olayları içersin.
Ve onlara bir yıl daha süre vermiş.
Bir yıl geçmiş ve yine kervan sarayın önünde durmuş. Bu kez yalnızca on deve boyundaymış
ve her devenin sırtında iki heybe, bunların içinde de on cilt kitap varmış.
Kral çok öfkelenmiş.
-Bugüne kadar tüm ulusların yaşadığı yalnızca en önemli olayları
yazmalarını söyleyin onlara. Ne kadar süre isterler?
Akıllı adamların en akıllısı öne çıkmış ve:
-Yarın efendim. İsteğinize yarın kavuşacaksınız, demiş.
-Yarın? diye yinelemiş hükümdar şaşkınlıkla.
-Çok iyi. Ama beni aldatıyorsanız başınızı yitireceksiniz!
.Sonunda mavi gökyüzünde güneş yükselmiş, uyku çiçekleri tüm
büyüleyicilikleriyle açmışlar ve hükümdar bilge kişiyi yanına çağırtmış.
Yaşlı bilge elinde ufacık bir tahta kutuyla içeri girmiş.
-Ey ulu hükümdarım, tüm insanlık tarihinde yaşanmış en önemli olayları
burada bulacaksınız, demiş kısık bir sesle.
Kral kutuyu açmış. Kadife bir yastık üstünde küçük bir parça parşömen
duruyormuş. Ve orada tek bir cümle yazılıymış:
“Doğdular, yaşadılar ve öldüler.”
Öykü aslında hayata dair herkesin özetinin aynı olduğunu söyler.
Farklılık göstermeksizin.
Doğum ve ölümde eşitlenir insanlar. İstisnasızdır.
Birbirimizden tek farkımız, öldüğümüzde “farkındalıkla” yaşadıklarımızdır.

FIRTINADA UYUYABİLİR MİSİN

Çok güzel bir hikaye; Ne mutlu UYGULAYABİLENE


Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik
satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu.
Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde
çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce
çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi
olur diyorlardı.

Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın
haline bakıp 'çiftlik işlerinden anlar mısın?' diye sormadan edemedi
çiflik sahibi. 'Sayılır' dedi adam, 'fırtına çıktığında uyuyabilirim' .
Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boşverip çaresiz adamı işe aldı.
Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü
de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar:
Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: 'Kalk,kalk!
Fırtına çıktı. Herşeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.' Adam
yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: 'Boşverin efendim, gidin
yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim
ya.' Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu
kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.

Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları
birleştirilmiş , üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra
koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı
desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı
kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına
yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini
kapatırken mırıldandı: 'Fırtına çıktığında uyuyabilirim'

Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), mânen (inanç), maddeten (tedbir)
hazırsanız, fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz. Hayatınız boyunca.

Sevgiyle kalın.

(KIZGINLIKLA KARAR ALMAYIN LAF SÖYLEMEYİN , MUTLULUKTAN UÇTUĞUNUZDA SÖZ VERMEYİN.
İKİSİ DE SARHOŞLUK ÂNIDIR, AKIL BAŞTA DEĞİLDİR)

12 Mayıs 2010 Çarşamba

İnsan vücudunun 24 saati...

06.00: Kortizon salgılamasıyla organizma uyanıyor. Bu uyanma vücut için kendini yavaşca kalkmaya hazırlama işareti.
Metabolizma hareketleniyor, günün işleri için enerji ve protein hizmete hazır oluyor.

07.00: Vücut hala zayıf. Spor yapmaktan kaçının. Kalbe ve dolaşıma gereksiz yüklenirsiniz. Spor yerine kahvaltı edin, sindirim bu saatte mükemmel çalışıyor.

08.00: Libidonun en yüksek olduğu saat. Fazla miktarda hormon salgılanıyor. Sigara tiryakileri için de durum aynı. Kahvaltı sigarası damarları her zamankinden daha fazla çok daraltıyor.

09.00: Vücudun dinç, kuvvetli olduğu saat. Herhangi bir hastalık için iğne olacaksanız bu en doğru zaman.
İğnenin ateş ve şişme gibi yan etkileri ender olarak görülüyor, vücut röntgen ışınlarına karşı daha dirençli oluyor.

10.00: Organizmanın kendine gelme, 'ben burdayım' deme saati. Fazla enerjik, vücut en yüksek ısı seviyesinde. Verimliliğimiz de öyle. 'Kısa süre belleği' iyi durumda.
Bir önemli ayrıntı: 10.00 ile 12.00 arası enfarktüs olaylarına sık rastlanıyor.

11.00: Vücudun tam formunda olduğu, verimli olmaya programlı bir saat. Kalp ve dolaşım o kadar zinde ki yapılan muayenelerde kalpteki bir bozukluk gözden kaçabilir.
Hazır cevaplık tavan yapar, özellikle hesap işleri, matematik ödevleri rahat ve iyi bir şekilde, zorlanmadan çözülür.

12.00: Dinlenme saati. Dikkat azalıyor ve insanı uyku basıyor. Midedeki asit miktarı fazlalaşıp, beyindeki kan akımı azalıyor.
Zira kan sindirim organlarını desteklemesi için mide tarafından kullanılıyor. Öğle uykusu uyuyabilen kişilerde istatistiklere göre enfarktüse 0 oranında az rastlanıyor.

13.00: Vücut formdan düşüyor. Verimlilik gün ortalamasının aşağısına iniyor. Bütün organlar en alt düzeyde çalışıyor, sadece safra öğle yemeğini hazmetme faaliyeti gösteriyor.

14.00: Bitkin oluruz. Çünkü tansiyon ve hormon düzeyi düşüyor. Diş doktorundan korkanlar için en uygun randevu saati. Çünkü bu saatte acı az hissediliyor. Lokal anestezi uzun süre devam ediyor (30 dk.).

15.00: Enerji geri geliyor, bellek tam formunda. İkinci verimlilik dönemi başlıyor ama sabahkinden az.

16.00: Spor için en iyi saat. Tansiyon ve dolaşım çok iyi durumda.

17.00: Organların faaliyeti üst düzeye çıkıyor. Kuvvet artıyor, oksijen harcanıyor, böbrekler ve mesane çok çalışıyor. Tırnaklar ve saçın en çabuk uzadığı zaman.
Midedeki asit miktarı fazlalaşıyor. 17.00 'ye doğru mide kanaması geçirme riski artıyor.

18.00: Akşam yemeği için ideal saat. Pankreas bu saatte özellikle aktif.

19.00: Kan basıncı ve nabız tembelleşiyor. Bu nedenle kan basıncı düşüren ilaçlara dikkat, tehlikeli olabiliyorlar. Antidepresanların tesiri de bu saatte daha fazla.

20.00: Karaciğerdeki yağ düzeyi düşüyor ve kirli kan kalbe her zamankinden daha fazla akıyor. Alerjisi olanlar ve astımlılar ilaçlarını bu saatte almalı.
Etkisi hemen görülüyorr. Antibiyotikler de az dozda alınsa bile etkileri en üst düzeyde oluyor.

21.00: Sindirim organlarının günlük görevi sona eriyor. Gelen herşey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalıyor ve bu çok tehlikeli. Kalan yemekler bağırsak sahasındaki mukozaya hücum ediyor.

22.00: Vücudun polisi akyuvarlar aktif hale geliyor. Sigara içenler dikkat! Bu saatten sonra vücut nikotin gibi zehirleri çok zor atıyor.

23.00: Organizma gün boyunca aktif faaliyet gösteren stres hormonunun salgılamasını durduruyor. Sakinleşip, rahatlıyoruz.

24.00: Uyurken deri hücreleri durmadan çalışıyor, gündüz olduğundan daha sık bölünüyor. İlk rüya safhası, yarım saat içinde rüya görmeye başlıyoruz.

01.00: Verim en alt düzeyde. Bu saatte çalışanlar hata yapabiliyor, dikkat azalıyor, çünkü vücut kendini uyumaya programlıyor.

02.00: Araba kullananlar dikkat: Görme zayıflıyor, tepkiler yavaşlıyor, kazalar bu saatte çok oluyor.

03.00: Bedenin de ruhun da en karanlık safhası. Melatonin hormonunun salgılanması tembel ve kararsız yapıyor. İntihar edenlerin sayısı fazlalaşıyor.

04.00: Stres hormonundan enerji kazanıyoruz. Enfarktüs krizleri saat 04.00 ile 06.00 arasında çok oluyor; çünkü kan basıncı oldukça yükselip, damarlar geriliyor. Doğum yapma olasılığının en yüksek saati.

05.00: Stres hormonu bizi faaliyete geçiriyor ve gündüz değerinin tam 6 katına çıkıyor. Vücudumuz harekete geçiyor kaybolan enerji yeniden geri geliyor. Gelsin, yeni bir gün başlıyor.

Önyargı

Gençadam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere
konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler yaygınlaşınca, ahşap
olanlara rağbet azaldı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de
çocukları büyümüş, biri hariç okula başlamıştı. Masrafları artınca,
yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz daha erken koyu......lur, yardımcıya
ayırdığı parayı, çocukların harçlığına katardı.


Adam, bir gün çalışırken, elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği
halde gelmedi. Aksi gibi, o akşam üzeri teslim etmesi gereken birkaç
pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları
süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken, sigortaya göz attı. Eğer
yanılmıyorsa, bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış
olmalıydı.


Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı
ama, bu işe bir anlam veremiyordu. Şaka dese, böyle bir şaka
yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı da yoktu.


İşe koyulduğunda, yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçluyu
görmüştü. Oğlu, evden atölyeye bağlanan merdiveni sessizce inmiş ve
sigortayı kapattığı sırada, babasını karşısında bulmuştu.


Adam, on yaşına gelmiş bir çocuğun böyle bir haylazlığını
affedemezdi. Bütün günü, onun yüzünden mahvolmuştu. Bir kere yapmış
olsa, ses çıkartmazdı. Ama tekrarlaması, hangi yönden bakılırsa
bakılsın, büyük hataydı. Saçlarından yakalayıp sıkı bir tokat attı. Her
şey onun iyiliği içindi. Belki vurduğu tokat, serseri olmasını
engellerdi.



Adam, oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi ve eve çıktıktan sonra, eşine dert yanarak:



- Bu çocuğun, okulda kimlerle düşüp kalktığını bilmemiz lazım!.. dedi. Eğer serbest bırakırsak, başımıza büyük dertler açacak!..


Adam, bir süre düşündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oğlunun hiç
aksatmadan tuttuğu günlüğünde, arkadaşlarına ait ip ucu olmalıydı. Eşi
istemese de, ona kulak asmadı ve çocuğunun günlüğünü okumaya başladı.

Oğlu, en son sayfada:


"Bu gece kötü bir rüya gördüm!.." yazmıştı. "Atölyede çalışırken,
babamı elektrik çarpıyordu. Allah'ım onu koru!.. Ben elimden geleni
yapacağım!.."

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Konfiçyüs'ten

Eskiler erdemin ışığıyla ortalığın aydınlanması için önce devlet işlerini yoluna koyarlardı
Devlet işlerini yoluna koyabilmek için önce ev işlerini yoluna koyarlardı
Ev işlerini yoluna koyabilmek için önce kendi kendilerine çeki düzen verirlerdi
Kendi kendilerine çeki düzen verebilmek için önce kendi içlerindeki düzeni yoluna koyarlardı
Kendi içlerindeki düzeni yoluna koyabilmek için önce düşüncelerini yoluna koyarlardı
Düşüncelerini yoluna koyabilmek için ise önce bilgi eksikliklerini giderirlerdi

Arthur Miller

Öğrenmenin de maliyeti vardır.
Önceden öğrenenler indirimli fiyattan öğrenir.
Otoriteden öğrenenler özgürlük bedeliyle öğrenir.

Deneyerek öğrenenler etiket fiyatından öğrenir.
Hayattan öğrenenler gecikme zammıyla öğrenir.
Hayattan da öğrenemeyenler boşa gitmiş hayatlarıyla öğrenirler.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Sevdiğin Kadar Sevilirsin

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatlarının çırpındığı kadar hafif.
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç.
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..

Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin.
Sakın bitti sanma herşeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin..
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
ve sevgiliye hasret kaldığın kadar ona
yakınsın..
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli.
Bebek ağladığı kadar bebektir.
ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
Sevdiğin kadar sevilirsin..

20 Nisan 2010 Salı

Bir cümlede 4 hata yapan Nobel`li yazarimiz!

Adana Seyhan'da duzenlenen bir konferansta konusma yapan Prof. Dr. Ilber Ortayli, Nobel odullu Orhan Pamuk icin ilginc bir saptamada bulundu. Ortayli, bir dinleyicinin Pamuk'la ilgili sorusu uzerine sunlari soyledi. "Kaleme aldigi bir eserde soyle bir ifade geciyor. 'imam ikindi namazi saatinde caminin balkonuna cikarak ikindi ezanini okudu.' Bu toplumun gerceklerini, inanclarini bilen her insan bilir ki, bir kere namazin saati olmaz, vakti olur. Saat ayri, vakit ayri bir kavramdir. Camilerde balkon yoktur, minarenin serefesi vardir. Ezani da imam okumaz muezzin okur, o da serefeye cikmaz iceriden okur. Bu ornekle de sabittir ki kisiler kendi icinden ciktiklari toplumu bilmeden bir seyler yapmaya calistiklarinda dogru seyler yapmazlar, yapamazlar."

18 Nisan 2010 Pazar

Makale İle Fıkra Arasındaki Farklar:

1 - Makale yazarı ele aldığı fikirleri bilimsel bir yaklaşımla incelerken fıkra yazarı yazarı kişisel görüşle ele alıp inceler.
2 - Makalede yazar fikirlerini kanıtlamak zorundadır. Bunun için sağlam güçlü kanıtlar göstermesi gerekir.
3 - Fıkrada ise böyle bir zorunluluk yoktur. Fıkra yazarı isterse ispatlama yoluna gider isterse gitmez, her türlü örneği kul1anabilir.
4 - Makale bilimsel bir yazı olduğu için resmi ve ciddi bir anlatım kul1anılır. Fıkrada ise samimi, rahat ve içten bir anlatım vardır.

HİÇBİR ZAMAN GEÇ DEĞİLDİR

Bulunduğu şehirden, bulunduğu ortamdan kısacası aşantısından sıkılan
bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir şey almadan bulunduğu
kenti terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş.
Oraya henüz alışmaya çalışırken birden bir ses duymuş.
Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:
- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...
Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve inanılmaz derecede merak etmiş.
Biletin nereden alındığını öğrenmiş. Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar
olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti almış. Başlamış merakla oyunu izlemeye...
Oyun bitmiş, herkes dağılmış ve bizim meraklı öylece kalmış, izlediği muhteşem
oyun karşısında. O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak için ikaz almış.
Adamsa:
- Bana müdürünüzün yerini söyler misiniz?
Onunla bir şey konuşmam gerek... demiş.
Seyrettiği oyunun etkisi ile müdür ile konuşmuş ve ne olursa olsun, ne iş
olursa olsun buranın bir parçası olmak için çalışmak istediğini belirtmiş.
Müdür çok şanslı olduğunu, şu sıralarda bir temizlikçi aradığını fakat önce
onu denemesi gerektiğini ifade etmiş ve denemek üzere aylardır el değmemiş
bir kütüphanenin temizliğini uygun bulmuş.
- İşte burayı temizle. Eğer beğenirsem seni işe alırım... demiş ve gitmiş.
Tiyatro aşkının verdiği şevk ile temizlik beklenenden kısa sürede bitmiş.
Müdür odayı görmeden adamın samimiyetine inanmamış. Onu diğerleri gibi işi
savsaklayan biri sanmış. Fakat odanın temizliğini görünce hayretler içinde
kalmış. Aylardır içeriye girilmeyen oda gıcır gıcır oluvermiş. Müdür bu
çabuk ve becerikli adamı işe almaya karar vermiş.
- Tamam seni işe alıyorum
- Fakat benim yatacak yerim yok.
- O zaman burada yatarsın ve işe daha erken başlarsın.
İstediği olan tiyatro tutkunu, huzurlu bir şekilde odayı terk ederken müdür.
- Adın neydi senin buraya yazalım.... demiş.
Aldığı cevap ise,
- William! William Shakespeare!... olmuş.
Bu hikaye hem insanı dehşete düşürücü hem de ilham verici. Shakespeare tiyatro
yaşantısına bu şekilde başlamış.. Tam kırk (40) yaşında... tiyatroyu o yıllarda tanımış ve büyük bir azimle o muhteşem oyunları yazmış.
Üstelik büyük bir fedakarlık göstermiş mesleği için. Meslek hayatı boyunca sadece üç saat uyuyarak yaşamını sürdürmüş. Sabah erken kalkıp oyun provasını yapıyor oyununu oynuyor ve akşam yeniden oyun yazıyor...
Bu böyle sürüp gitmiş.
Bu hikayeyi ilk duyduğumda yaşamım için duyduğum kaygıları bir kenara bıraktım.
İnsan eğer isterse imkansız gibi görünen olayları da gerçekleştirebilir. Yeter ki yürekten istesin ve bunun için çaba sarf etsin. Hiçbir şey için geç değil. Kaç yaşında olursak olalım...

13 Nisan 2010 Salı

Kariyer İçin Neler Gerekli?

İşinizde çok iyi olduğunuz halde istediğiniz noktada olmadığınızı düşünüyorsanız başarıyı destekleyen bu ipuçlarına bir göz atın…

Patronunuz, zenginler listesi ya da okuduğunuz bir başarı hikayesi… Bu isimlerin nasıl üst düzey iş adamlarına dönüştüklerini hiç düşündünüz mü? İşteki başarılarının dışında ne yaptılar da iş dünyasının yıldızları arasında yer aldılar? Aslına bakarsanız bu konuda uygulanabilir tek bir reçete olmadığı gibi tüm bu başarı hikayelerinin hepsi birbirinden farklılık gösteriyor. Bakın bir danışman “Başarılı bir üst düzey yönetici olmada iş dışındaki faktörlerin etkisi nedir” sorusuna takılmış ve 8 maddelik bir liste çıkarmış. Başarıyı tetikleyen iş dışındaki bu etkenlerin kişinin kendisi tarafından kontrol edilebilir şeyler olduğunu söyleyen danışmanımız “İş dünyasında başarılı olmak isteyenler bahaneleri bir kenara bıraksın” diyor…

1- Geyik muhabbeti: Neyi bildiğinizden ziyade kimi bildiğiniz önemli. İş dünyasının eskileri bunun doğuştan ve sadece bazıları için geçerli olduğunu düşünüyordu. Ancak bugünün “hiper sosyal network” dünyasında bu tamamen kişinin kendisine bağlı. Ve iş dünyası için her zamankinden çok daha önemli…

2- Dış görünüş: Teoride önemli olduğu ve fark yarattığı düşünülse de pratikte uzun, kısa, çirkin, şişman, zayıf olmak çok önemli değilmiş gibi görünüyor.

3- Şans: Şanslı olmak için çok becerikli ya da zeki olmaya gerek olmadığı düşünülür. Ancak iş dünyasının efsaneleri fırsatlara açık olarak, sosyal ağlarını geniş tutarak, içgüdülerini dinleyerek kendi şanslarını kendileri yarattılar.

4- Zamanlama: Zamanlamanın her şey olduğu söylenir. Kurumsal basamakları tırmanmak söz konusu olduğunda bu tamamen doğrudur. Bunun anlamak için çevrenizde en son terfi alanlara bakmanız yeterli…

5- Yetiştirilme tarzı: Zengin aileler çocuklarına iş bağlantıları yapabilecekleri kapılar açarken fakir aileler iş etiğine önem verirler. Bu iki uç arasında da sınırsız kazanımlar söz konusudur. İş dünyasında her iki yetiştirilme tarzından da örnekler yer alır. Önemli olan aileden temelde ne kazanıldığıdır…

6- Mizaç–huy: Söz konusu kişilik olduğunda her telden üst düzey yöneticiye rastlamak mümkün. O noktaya ulaşmada yetiştirilme kadar ilgisi yoktur bu konunun.

7- Giyim tarzı: İş dünyasının giyim tarzı giderek daha çok rahat ve günlük giysilere kayıyor. Ancak örneğin potansiyel bir müşteri ile ilk buluşmaya gidiyorsanız klasik bir takım giymek en iyisidir. Çünkü ilk etkiyi yapmak için sadece tek bir şansınız vardır.

8- Bakımlı olmak: Bill Gates gibi dahi girişimciler özensiz halleriyle de iş dünyasında kabul görürler. Bunun nedeni onların çok zeki olmasıdır. Fakat sizin bizim gibi iş dünyasının sıradan insanları söz konusu olduğunda aynı yöntem işlersiz kalır. Bakımlı olanlar dağınıklara tercih edilir

Nazım Hikmet

Nazım Hikmet'in Bursa Cezaevi'nde tutsaklık günleri. Koğuş arkadaşlarını okumaya
Yazmaya yönlendiren Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de yardım etmektedir.
Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir.
Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:
- Nazım DA buradaymış, çağır DA görelim nasıl biridir? Der.
Nazım'i odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş
Nazım'ı tepeden tırnağa süzer ve:
-Demek Nazım sizsiniz, der. Nazım'a oturması için yer göstermez. Kısa
Bir konuşma sonrası,
Gidebilirsiniz, der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:

-Ömer Hayyam adını duydunuz mu? Diye sorar.
Müfettiş hemen atılır:
-Kim duymaz Hayyam'i.
Nazım:
-Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? Diye sorar.

Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, görüyorsunuz sanatcıyı
anımsadınız AMA
hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak AMA dönemin Adalet
Bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak, der çıkar.
Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım'ı geri çağırır AMA Nazım
koğuşunun yolunu tutmuştur.

RİSKLER !

Gülmek; "SAF" denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise; "DUYGUSAL" görünme riskini...
Birine yakınlaşmak; "KENDİNİ KAPTIRMA" riskini,
Duygularını açmak; "KENDİNİ ORTAYA KOYMA" riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise;
"ONLARI BAŞKASINA KAPTIRMA" riskini göze almaktır.
Sevmek; "KARŞILIK GÖREMEME" riskini...
Yaşamak ise; "ÖLME" riskini göze almaktır.
Umutlanmak; "HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMA" riskini
Çabalamak ise; "BAŞARISIZ OLMA" riskini göze almaktır...
Ama riskler yaşanmalıdır,çünkü; hayatımızın en büyük riski hiç risk almamaktır.!
Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden konunabilir
ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez.
Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken,
bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder.
Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür.
Leo F.Buscaglia

Uygulamak Şart

En çok beş yaşında idim. Babaannem rahmetli, pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyor. Çocukluk işte;
“Aman babaanne!” dedim. “Bir pirinç tanesi için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya değer mi?”
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. “Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun!“ dedi. “Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanın göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?” Utancımdan kıpkırmızı olmuştum!

Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in proposlarını okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain;
“Bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur.” diyordu. İlave ediyordu:
“Bir iğnenin üretiminde binlerce insanın alın teri, göz nuru, el emeği vardır.” diyordu.

On dokuz yıl evveldi. Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm. “Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın.” diyordu. “Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun.” Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde “İsveç çeliğinden yapılmıştır.” diye yazardı. İşte o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.

İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar, televizyonlar, bir haberi duyurur:
“Şu tarihte, şu saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa; velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.”

Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekâmül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir. Böyleleri ile zavallı, evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler. Bir insanın gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır. Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;“Şu andan itibaren, Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.”
Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok. Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...

Gerekmediği halde elektriği yakmakla,
Suyu kapamadan boş yere akıtmakla,
Dünyamızda o kadar aç varken, bizim çöpe döktüğümüz yemeklerle,
Attığımız ekmeklerle, kullanılabilecek eşyalarla,
Dikkat etmeyerek çocuklarımızın geleceğini kirletmekle,
“Adam sen de”ciliğimizle biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?

Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, ilkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım:

“Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı,
Bir at bir komutanı,
Bir komutan bir orduyu,
Bir ordu bir ülkeyi kurtarır.” diyordu…

Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım, ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Bunda parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.

İş görüşmelerinde beden dili

İş görüşmeleri sırasında kendimizi rakip sahadaymış gibi hissederiz. Bunun nedeni bilmediğimiz bir ortamda kendimizi gergin hissetmemiz. Çünkü orası bizler için adeta bir arena. Karşımızdaki matadora karşı galip gelmeye çalışırız.
O halde bu arenada neler yapmalıyız.
Herşeyden önce iş başvurusu yapacağınız kurumu, stratejilerini, misyonunu, ürünlerini bilmeniz gerekir. İş başvurusunda bulunduğu işletmeyi tanımayan kimsenin şirket kültürüne geç adapte olacağına inanılır.
Görüşmeye son derece uygun, şık ama abartılmamış bir kıyafetle, mümkünse takım ile gitmeli. Bayanların da takım elbise giyinmesi uygun olur ama etek (mini olmamalı), ceket, gömlek uyumluluğunda bir kıyafet de oldukça uygun olabilir.
Ayakkabılarınız çamursuz ve boyalı olmalı.
Beyler traşlı ve temiz kokular sürünerek, bayanlar hafif makyajlı ve yine ağır olmayan hafif bir parfüm kullanarak gitmeliler.
Görüşmeye 5 dakika da olsa sakın geç gitmeyin. Görüşmenin önemli kriterlerinden biri zamanı kullanma becerisidir. Artık işletmeler zamanını uygun ve etkili kullanan personele yatırım yapıyor. Daha ilk dakikada gecikerek zamanlama konusunda kötü puan almak istemezsiniz değil mi? Gecikiyor olmanız size negatif puan kazandırmanın dışında,
o görüşmeye soluk soluğa girmenizi ve konuşmanızın ahenginin bozulmasını sağlar. Bu da kendinizi ifade etmede size sıkıntılar yaşatır. Trafik durumu, hava durumu, evinizin iş yerine uzaklığı, çalmayan saatler vs... artık kimsenin umrunda olan şeyler değil.
Bilgisayar, internet çağının nimetlerinden yararlanın ve hava durumunu, yol durumunu önceden kontrol edin. Erken uyanmanız gerekiyorsa ve saatinize güvenmiyorsanız, Telekom'un otomatik uyandırma servisine uyandırma talimatı bırakın, ama sakın mazeret
bildirmeyin (çok ciddi bir sebebiniz yoksa).
En fazla 10 dakika önce, ideali 5 dakika önce görüşme yerinde bulunmak ve ortamı analiz etmek sizin için iyi olur. Çevrede bulunan insanları rahatsız etmeden gözlemleyin ve durumunuz uygunsa kat sekreterinden kurum ile ilgili bilgi almaya yönelik sohbetlerde
bulunun.
Görüşme sırasında elinizde çantanız ve ajandanız ya da en iyisi PALM gibi teknik bir ajandanızın olması size çok şey kazandırır. Çantanızı açtığınızda içinde devlet arşivi varmış gibi dağınık bir görüntü olmamasında yarar var. Görüşmenizde not almanız gerekebilir; o açıdan ajandanızı ya da palminizi etkili kullanın.
Size ikram edilen çayı, kahveyi mutlaka kabul edin ve o ortamın bir parçasıymışsınız rahatlığında davranın.
Görüşmeye karşınızdakine sempatik bir tarzda selam vererek başlayın. Tebessüm etmeniz size puan kazandırır.
Görüşmeye erken gidip ortamda aldığınız ilk imajın kısa bir özetini yapmanızda ve bunun hoş bir izlenim olduğunu belirtmenizde yarar var.
Tokalaşmanız ne ezik ne de üstünlük taslayıcı bir tarzda olmalı. Tokalaşmanız samimi olmalı. Aşırı hafifi tarz güvensizliğinizi, aşırı sert tarz kompleksinizi ortaya koyar.
Görüşmeniz sırasında karşınızdakinin gözlerine çok rahatsız etmeden bakın.
Oturma alanınızı belirleme şansı varsa (bazı işletmelerde görüşme odaları vardır) Sırtınızı boşluğa (kapı, pencere v.s.) gelmemesine dikkat edin. Sırtınızın boşlukta olması sizin kendinizi boşlukta hissetmenize sebep olabilir ya da her açılan kapıda geri dönüp bakmanız, rahatsız edici bir sahnenin oluşmasını sağlayabilir.
Konuşma sırasında koltuğunuza çok kasıntı oturmayın. Konuşmanın gidişine göre bazen eğilerek talepkar, bazen doğrularak güveninizi gösterin.
Görüşeceğiniz kurumun kimliği, görüşeceğiniz kişinin pozisyonu sizin bacak bacak üstüne atıp atmamanızda önemli rol oynar. En uygunu bacak bacak üstüne atmadan ama rahat edeceğimiz bir oturuş pozisyonu almaktır.
Görüşmenin gidişini ağırlıklı olarak görüşmeyi organize eden kişi belirler. Kurum hakkında bir şeyler bildiğinizi düşünüyorsanız ve bilginizin doğruluğundan eminseniz sizin orayı niçin seçtiğinizin nedenlerinden biri olarak gösterebilirsiniz.
Eğer iş değiştirecekseniz asla ayrıldığınız ya da ayrılacağınız kurumu kötülemeyin. Bu profesyonelce bir davranış olmaz. Tercih nedeniniz kariyeriniz olabilir, farklı bir kurum kimliğini yaşamak olabilir, farklı bir iş koluna yönelmek olabilir, evinize yakın bir
yer tercihi olabilir (Bazen bu başka bir soruyu beraberinde getirebilir: "Biz kurum olarak şu an çalıştığımız yerden başka bir yere taşınsak bizden de mi ayrılırsınız?" gibi.
Maaşınızın yetersizliği bir neden olmasın. Tabii ki para için, kendimizi geliştirmek, daha iyi bir yaşam standardına kavuşmak için çalışıyoruz ama bunu parasal bir tercih nedeni olarak göstermeniz çok doğru olmaz. Görüşmeler sırasında parasal nedenleri söyleyip, elinizle de para işareti yapmanız çok ters karşılanır. (Espri niyetine bunu yapmak bile hoş değil.) İş görüşmelerinde bir çok kişinin sınıfta kalmasını sağlayan neden "Ne kadar maaş düşünüyorsunuz?" sorusuna verdikleri cevaptan kaynaklanır.
Kurumsal kimliği oluşmuş bir işletmede asla bir para miktarından bahsederek talepte bulunmayın. Vereceğiniz en ideal cevap "Sizin gibi kurumsal kimliği oluşmuş bir işletmede benim pozisyonuma uygun bir ücret politikanızın olduğunu tahmin edebiliyorum. Ben bu politikaya uyum sağlamayı tercih ederim." Kurumsal kimliği oturmuş ve çok yönlü çalışan bir çok işletme de performansınız değerlendirilirken size
emeğiniz ölçüsünde ekonomik rahatlık verilir. Onun için ekonomik nedenleri ilk görüşmelerde sınıfta kalma nedeni yapmayın.
İş görüşmelerinde uygun ortam oluştuğunda adeta bir markayı pazarlar gibi kendinizi pazarlamakta tereddüt etmeyin. Ülkemimizde yaygın olmasa da kişiler de markalaşabilirler. Markalaşmanız sizin yetenekleriniz, deneyimleriniz, işe katma değeriniz, nitelikleriniz gibi özelliklerin birleşiminden oluşan bir bütündür. O açıdan nasıl
bir marka müşteriye pazarlamasında o markanın faydası ve farkı önemliyse siz de o kuruma katacağınız faydaları ve rakiplerinize göre farkınızı anlatın.
Görüşme sonrasında görüşmenin sonucunu ne zaman öğrenebileceğinizi sorun. Görüşmeden ayrılırken size zaman ayırdıkları için teşekkür etmeyi sakın unutmayın. Sadece görüştüğünüz kişiyi değil aynı zamanda sekretere ve görüştüğünüz diğer kişilere de iyi günler dileyin. Sağlıklı iletişimi sağlıklı beyinler kurarlar. Karşınızdaki kişinin pozisyonu ne olursa olsun, küçümsemeden ileşitimde bulunmaktan asla çekinmeyin.

GÜNÜN SÖZÜ

Düşmanlarınızı sevin çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça söyleyebilir
BENJAMIN FRANKLIN

İDEALLER ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ

Yaptığımız şeyler için pişmanlık zamanla geçer, ne var ki, yapmadığımız şeylere pişmanlığın çaresi yoktur. Sydney J. Harris
Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur. P.Drucker
Gücüne eşit hayaller için dua etme. Hayallerine eşit güç için dua et. Micheal Nolan
Eğer ağaca çıkmak istiyorsanız, yıldızlara çıkmaya niyet edin, başarırsınız. Konfüçyüs
Onların peşinden gidecek cesaretiniz varsa, bütün rüyalar gerçek olabilir. Walt Disney
Mucize, enerjinizi korkularınıza değil rüyalarınıza verdiğiniz zaman başlar.
İnsanoğlunun yapacakları, hayal ettikleri ile sınırlıdır. Arthur C. Clarke
Umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan çok daha zevklidir. Robert Louis Stevenson
Politikacılar, gelecek seçimi; devlet adamları, gelecek kuşağı düşünür...
İdealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır..

GİRİŞİMCİ KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

(Girişimci bir kişiliğe mi sahipsiniz)


İş hayatında başarıyı yakalamanın önemli sırlarından biri de girişimcilik. Düzce Üniversitesi Turizim İşletmeciliği bölümünden Girişimcilik uzmanı Yrd.Doc.Dr Öznur BOZKURT girişimci kişilik özellikleriyle ilgili yazdığı makalede girişimci kişilerin özelliklerini şu şeklide tanımlıyor:
"Girişimci kişilik yapısı, girişimciyi diğer insanlardan ayırt eden özellikleresahiptir. Girişimciliğe başlayan kişinin belirli bir vizyona sahip olarak, bitmek bilmeyen bir girişimcililik tutkusuna ve başarma arzusuna sahip kişilik özelliklerinde yaratıcı, atak, çabuk karar verebilen, analitik düşünme yeteneğine sahip kişiler olduğu görülmektedir. girişimci kişiler iş hayatının zorluklarına katlanabilecek güce sahip, risk almaya yatkın kişilerdir. (TEKİN,1999).
Risk Alma Eğilimi: Girişimci kişilik özelliklerinden en önemlisi risk alma eğilimi yada risk almaya yatkınlıktır. Finansal, sosyal veya psikolojik olarak risk alma girişimcilik sürecinin bir parçasıdır. Risk almaktan korkmamak ve gözü kara olmak benzer kavramlar olarak tanımlanabilir. Girişimci risk, beklenen getirinin maksimum olacağına inanç ve akılcı karar verme yoluyla girişimi gerçekleştirmeyi içerir. (ARIKAN,2002). Girişimci ileriyi görebilen bir kişidir. Tehlikeden kaçmaz. Girişimci daima yeni ve riskli fikirleri geliştirmeye ve fırsatları tamamen değerlendirmeye çalışan bir öncüdür.
Belirsizlik Toleransı: Girişimcilerin belirsizliğe karşı toleransları daha yüksektir. Girişimcilik için bu önemli bir özelliktir. Çünkü, çok az durum yeni bir işe başlamaktan daha fazla belirsizlik içerebilir. Kararlar hangi seçeneğin başarılı olacağı konusunda açıklık ve belirginlik olmadan alınır. Bu özelliklere sahip bir girişimci birçok kişinin cesaret edemeyeceği belirsizlik düzeylerinde risk alarak işini sürdürmeye devam eder. (www.ytukvk.org.tr:2005).Belirsizlikten kaçınma eğilimi düşük bireylerin bilgiye önem verdikleri, ip uçlarını yorumlama eğiliminde oldukları, bilgiyi aktarma becerilerinin yüksek olduğu ve bu kişilerin, insanların içsel özelliklerine daha duyarlı oldukları görülmektedir.
Başarma ihtiyacı Duyma:Tartışmalı girişimcilik özelliklerinden birisi de girişimcinin başarı ihtiyacıdır. Mc Clelland�n başarı ihtiyacı konusundaki çalışması girişimcilerin psikolojik özelliklerini tanımlamaktadır. Psikologlara göre düşük başarı güdüsüne sahip bireyler mevcut durumlarından hoşnut görünürler. Diğer taraftan, yüksek seviyede başarma güdüsüne sahip bireyler bazı mükemmelliklere ulaşmak için yarışmayı sever ve kendi işlerinden kişisel olarak sorumlu olmayı tercih ederler. Soyşekerci�e (2001:35) göre, yüksek başarı ihtiyaç seviyesine sahip olmak girişimcilerde bulunması gereken özelliklerden birisidir. Bu özelliğe sahip insanlar, kendi çabalarıyla sonuç almayı, normale göre zor hedefler seçmeyi nasıl yapabildiklerini gösterecek neticeyi hemen almayı severler (www.kho.edu.tr:2005).
Kontrol Odağı: Kontrol odağı bir bireyin, yaşamında ödül ve cezalar hakkındaki algılamalarını, yaşamındaki olayları kontrol edip edemeyeceğine olan inancını yansıtır.
Dış kontrol odağına sahip kişiler, kontrol edemeyeceklerine inandıkları için çevrelerini tehditkar olarak algılarlar buna bağlı olarak da kızgınlık ve düşmanlık içeren tepkiler verirler. İç kontrol odağına sahip kişiler ise; stresli durumlara daha yapıcı ve sorun çözücü tepkiler gösterirler. Dolayısıyla, yeni fırsatlar arayan ve yenilikçi tutumlar sergileyen girişimcilerin kendi yaşamlarındaki olayları kontrol etme kabiliyetine sahip olması gerekmektedir (ERDEM ve Diğerleri,2002). Başarılı girişimciler kendilerine inanırlar. Kendi girişimlerindeki başarı veya başarısızlığın kader, şans, veya benzer güçlerce etkilenmediğine inanırlar. Onlarbaşarılarının ve başarısızlıklarının kendi kontrollerinde ve nüfuzlarında olduğuna ve eylemlerinin sonuçlarını etkileyebileceklerine inanırlar.
Yenilikçilik: Yenilikçilik, girişimciliğin odak noktası ve hayati karakteristiğidir. Yenilik, yaratıcılığın ticarileşmiş şekli olarak kabul edilmektedir. Yani girişimci açısından yenilik, pazarlana bilen yenilik anlamına gelmektedir. Yenilik konusundaki kararı işletmede girişimci verecektir. Girişimcilik eğilimi yüksek olan kişilerde yenilikçilik davranışının daha yoğun görüldüğü bilinmektedir. Rakiplerden ne kadar farklı olursa rekabetten o kadar başarıyla çıkacağını bilen girişimci, işletmesinin başarısını sağlayacak yenilikleri mutlaka gerçekleştirecektir (KORKMAZ,2002).
Kendine Güven: Bir girişimcinin belirlemiş olduğu hedefleri başarabileceğine inanması gereklidir. Yani girişimci kendi işinde, kendisine saygı duyar ve işi başaracağına dair yeteneklerinin olduğuna inanırsa başarılı olabilir.

Hayatınızdan Gülümseme eksik olmasın.

Öykü, yüzyıllar önce gözlemlenen bir olayı nakletmektedir:
Bir keşiş araştırma yapmak için bir köye gitmişti.Önce o köyün mezarlığına girdi.Çünkü kültürlerin, yaşam felsefesinin böyle yerlerde gizli olduğuna inanıyordu.
Gözleri birden mezartaşlarının üzerindeki rakamlara takıldı.Mezartaşlarında 5, 867, 900, 20003, 4979, 7,421 örneği, birbiriyle hiç de bağlantısı olmayan rakamlar vardı.Uzun uzun düşündü, fakat bu rakamların anlamını çözemedi Köyün en bilge kişisine gitti, ona sordu:“Nedir bu rakamlar Tanrı aşkına?” dedi.
“Bu rakamların gösterdikleri ay mıdır, yıl mıdır, saat midir?”
Bilge kişi gülümseyerek yanıtladı:“Bizler bebeklerimiz doğduğu zaman, bellerine bir ip bağlarız” dedi.“Yaşamı boyunca her güldüğü an, o ipe bir düğüm atarız.Öldükten sonra ise, bellerindeki düğümleri sayar, düğümün sayısını mezartaşına yazarız.”
Bilge kişi, karşısındaki keşişin birşey anlamadığını görünce açıklamasını sürdürdü:
“Böylece onun ne kadar ‘yaşamış’ olduğunu anlarız.”
Hayatınızdan Gülümseme eksik olmasın.

25 Mart 2010 Perşembe

Korkularınızı yenin

Korkularınızı yok etmenin birinci adımı onların farkına varıp, yüzleşebilmenizdir. Gerisi çok kolay!



Korkularla yaşamanın hayatın her anlamında ilerlemeyi ne kadar engellediğini biliyor musunuz? Bu yazıda bahsedeceklerimiz örümcek veya yükseklik gibi fobiler değil; bizleri çok daha derinden etkileyen, hayatımızı istediğimiz gibi yaşamamızı engelleyen korkular…

"İnsanlar hakkımda ne düşünüyor?" korkusu

Toplum, beraberinde kuralları getirir; kurallar da onlara uyan insanlarla uymayanların çatışmasını. Herkesin topuklu ayakkabı giydiği bir davete bir başkası spor ayakkabıyla gelebilir veya kurallara göre evlilik gerekli olduğu halde bir çift evlenmeden birlikte yaşayabilir. Bu şekilde toplumda daha az benimsenen ve 'tuhaf' olduğu düşünülen olayların kahramanları ya başkalarının ne düşündüğünü önemsemez ya da onaylanmamanın verdiği korkuyla yaşayıp gider. Bu korkuyu yaşayan insanlar etraflarındaki insanların düşüncelerine o kadar çok önem verirler ki, ya istediklerini asla yapamadan -dolayısıyla hayattan hiçbir zevk alamadan- yaşarlar ya da istediklerini yapma cesaretine sahiptirler, ama bunu yaptıklarında korkunç bir rahatsızlıkla yaşamlarını sürdürürler. Eğer siz de böyle bir korkuya sahipseniz şunu aklınızda çıkarmayın: Sizin çekindiğiniz bu toplum o kadar kendi derdiyle meşgul ki sizin hareketlerinizi düşünmüyor bile. Ya da bu toplumun o kadar az derdi tasası var ki, sürekli sizin doğru-yanlışlarınızı düşünüyor. Eğer ikincisi doğruysa hemen şu mantığı hayatınıza adapte edin: Çevreniz sizi onaylamıyorsa, kendinizi değil çevrenizi değiştirin.

Yalnızlık korkusu

Biraz da yalnızlığa nasıl baktığınıza bağlı… Yalnızlık sizin için özgürlükse bu yazıyı okumanıza hiç gerek yok! Ama yalnızlığı bir terk edilmişlik olarak görüyorsanız, durum korkuya dönüşmüş demektir. Yalnızlık korkusu derken karanlık bir odada tek başına bırakılmış bir çocuğun veya ıssız bir sokakta gece yarısı tek başına yürüyen bir kadının korkusundan söz etmiyoruz. Çünkü bunlar herkesin yaşayabileceği, normal olan duygulardır. Bizim burada sözünü ettiğimiz yalnızlık korkusu özgür olmaktan korkmak, tek başına vakit geçirememek ve bir tür yetersizlik korkusudur. Bu durum daha çok kadınlarda görülüyor. Hatta öyle boyutlara geliyor ki yalnız kalmamak için istemediği bir ilişkiyi sürdüren veya tek başına uyumamak için yanlış insanlarla birlikte olan kadınlar oluyor. Yapılan araştırmalar da yalnızlık korkusunun yaş ilerledikçe, etrafta ölümler arttıkça, birey kendisini daha yakından tanımaya başladıkça azaldığını gösteriyor. Dolayısıyla yaşınızın ilerlemesini beklemeden de kendinizi tanıyarak, kendinizle yakın arkadaş olarak ve tek başına keyifli vakit geçirmenin yollarını öğrenerek yalnızlık korkusunuz aşmanız oldukça kolay.

Değersizlik korkusu

Bu birçok insanda görülen, yine özellikle kadınlarda daha sık karşımıza çıkan bir korku yaşlanınca tek başına kalıp yararsız bir insan olma korkusudur Bu durum özgüven yitimi, kendini çaresiz hissetme gibi de düşünülebilir. Hatta diğer birçok korkudan daha tehlikelidir; çünkü değersizlik aslında bir duygu değil, bir inançtır. Dolayısıyla değiştirilmesi duygulara göre çok daha zordur. İnanç bilinçaltına yerleşmiştir ve onu oradan atmak için kesinlikle farkındalık kazanmak ve üzerine gitmek gerekmektedir. Ona inanmaktan vazgeçip, yerine tamamen zıt bir inanç yerleştirmek doğru olandır. Değersizlik inancı bir insanın kendisini diğer insanlardan daha değersiz bir varlık olarak görmesi demektir. Değersizlikten kurtulup değerlerinizin farkına vardığınızda hayatınızı istediğiniz şekilde yaşayabilecek ve farkında olduğunuz bu değerler sizi özel hayatınızdan iş yaşamınıza kadar olumlu yönde etkileyecektir. Ayrıca şunu da unutmayın: Kendini değersiz gören bir insan başkalarına da değer veremez. Aynı şekilde başka insanlara gerçek anlamda değer verdiğini hissetikçe, kendine de değer vermeye başlar. Bu düşünceleri aklınızdan çıkarmayıp, yaşamınızı mahvetmemesi için 'değer'lerin farkına bir an önce varın!
''insan Tanima Kilavuzu'' isimli kitaba gore kisiligin kirmizi, beyaz, pembe ve mor olmak uzere 4 rengi bulunuyor.

Yazar-yonetim ve iletisim danismani Murat Toktamisoglu ile yazar-iletisim danismani Cengiz Alkis tarafindan kaleme alinan ve ''insan sarrafı'' olunması için gerekli kişilik renkleri, yüzün anlamı ve beden hareketlerine ilişkin bilgilere yer verilen ''insan Tanıma Kılavuzu'' adlı kitapta, kişiliğin 4 rengi ''popüler pembe'', ''mükemmel mor'', ''güçlü kırmızılar'', ''soğukkanlı beyazlar'' olarak tanımlanıyor. Kitapta, renklere göre kişiliklerin genel özellikleri şöyle sıralanıyor.



Pembe

Dışa dönük, konuşkan, iyimser, enerjik, neşe kaynağı insanlardır. Yalnız olmaktan, yalnız kalmaktan, sessizlikten hoşlanmazlar. Heyecanlı, tutkulu, coşkulu konuştukları ve çevrelerine enerji yaydıkları için lider yönleri vardır. Duygusaldırlar. Hobileri vardır. Kolay iletişim kurarlar. içten ve sevecendirler.
övülmeyi beklerler, övüldüklerinde motivasyonları artar, tersi durumlarda çabuk moralleri bozulur. Değişken ruh halleri vardır. Renkli giyinir, yüksekses tonu ile ve çok konuşurlar. Abartılı el kol hareketleri vardır. Sürekli hareket halinde olmaları ile dikkat çekerler. Meraklı kişilik yapıları vardır. Konuşurken konudan konuya atlayabilme yetenekleri üst seviyededir. ilgi alanları hızla değişebilir. Sürekli yaratıcı fikirleri vardır. Duygusal ve insancıl olmaları en önemli özelliklerinden. örnek ünlüler: Adile Naşit, Barış Manço, Sadri Alışık, Sakıp Sabancı, Hıncal Uluç, Armağan çağlayan.


Mor

Düzenli, planlı, idealist, çözümleyici, detaycı ve mükemmeliyetçidirler. Düsturları 'yaptığını en iyi şekilde yap'tır. Her şeyin doğru olmasını isterler. Kötümserdirler, olumsuzluklara çok odaklanırlar. Vücut hareketleri oldukça düzgündür. Oturmaları, kalkmaları ve yürüyüşleri ölçülüdür. Uyumlu ve düzgün giyinirler. Kararlarda en az risk alacak şekilde hareket etmeye çalışırlar. O nedenle yavaş karar verirler. Kendilerini güvende hissetmek isterler. Toplumsal olaylara yüksek duyarlılık gösterirler. Yardım kuruluşlarında gönüllü çalışırlar.
Sakin ve ilgilidirler. çok bilir, çok dinlerler. Ne düşündüklerini belli etmez, soru sormaktan çekinmez ve daha az açıklama yaparlar. Detaylara önem verirler. örnek ünlüler: Rahmi Koç, Erol Evgin, Hulki Cevizoğlu.


Kırmızı

Güç ve kontrol onlar için önemlidir. Hırslı, otoriter, kararlı, işkolik, girişimci, dinamik, coşkulu, dediğim dedikçi, agresif ve asabidirler. Mücadele ve liderlik ruhu taşırlar. Rekabet etmekten çekinmezler. Kolay vazgeçmezler. Kazanmayı ve birinci olmayı isterler.
Başkalarının dikkatini çekerler. Sosyal katılımı severler. Eğilimleri belirlerler. Yeni fikirleri ilk onlar uygular. Hızlı karar alırlar. Kararlarından kolay dönmezler. Lider olmak, tanınmak, takdir görmek isterler. Baskın kişilikleri vardır. Güçlü el sıkışır, sürekli göz teması kurarlar. ileri düzeyde sözel iletişime önem verirler.
Az dinler, yüksek sesle, hızlı ve vurgulayarak konuşurlar. Mimiklerini kullanırlar. Fonksiyonel elbiseleri tercih ederler. Sporla ilgilenmeyi severler. Hızlı hareket ederler. Direkt konuya girmeyi tercih eder, konuşmalarında işaret parmaklarını kullanırlar. Bu özellik, son sözü kendilerinin söylemek ve hakimiyetlerini kabul ettirmek istemelerindendir. Doğru olma, mükemmel olma onlar için önemlidir. Stresli ve gergin oldukları zaman saldırgan olabilirler. örnek ünlüler: Recep Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal, Fatih Terim, Uğur Dündar, Kadir inanır, Margaret Thatcher.


Beyaz

Sakin, telaşsız, çatışmayı sevmeyen, uzlaşmayı tercih eden yapıları vardır. çok dikkat çekmekten rahatsız olduklarından, genelde koyu renk ve sıradan giyimi tercih ederler. Alçak sesle, yavaş konuşmayı severler. iyi bir dinleyicidirler. Bu nedenle sağlam dostlukkurarlar. Mütevazıdırlar. Değişime karşı dirençlidirler. ince zeka ürünü esprileri vardır. Temel felsefeleri hayatla barışık yaşamaktır.
Az enerji ile iş yapmaya bayılırlar. Başkaları ile çalışmaktan mutluluk duyarlar. Ego çatışmalarına girmez, arka planda olmaktan rahatsızlık duymazlar. Güç arayışı içinde değillerdir. Yardım etmek için işlerini bırakırlar. insan odaklı, arkadaş ve dost canlısıdırlar.insanlarla güvene dayalı iletişim ve ilişki kurarlar. Empati yetenekleri yüksektir. Sizin duygularınıza karşı duyarlı bir gruptur. Güven verirler. Tutarlı ve güvenli kişilerdir. örnek ünlüler: Bülent Ecevit, Yıldırım Akbulut, Ahmet San, Süleyman Saba, Gordon Milne, Lucescu''.

23 Mart 2010 Salı

Facebook yüzünden başınız nasıl belaya girebilir?

Çok kolay!

Henüz 23 yaşında olan Mark Zuckerberg`in başımıza musallat ettiği Facebook debdebe içinde büyüyor. Günde yaklaşık 250 bin yeni üye edinen site, Zuckerberg`in bu yaşta CEO olmasını sağladı ve 45 milyona ulaşan kullanıcı sayısıyla internetin yeni gözbebeği haline geldi. Microsoft, Google ve Yahoo gibi devasa şirketler Facebook`a ortak olmak için birbiriyle yarışıyorlar.

Olan biten aslında tüm diğer sosyal networking siteleriyle aynı. Arkadaş ekle, mesajlaş, çiçek gönder, beraber oyun oyna vesaire... 2002`de Friendster isimli arkadaşlık sitesi vardı, sonra 2003`te Yonja, 2004`te 80630 ve MySpace, geçen yıl da Sosyomat patladı. Şimdi Facebook gündemde. Aşağı yukarı her bir buçuk yılda bir yeni bir sosyal networking modası çıkıyor. Facebook da bunlardan biri.

Sitenin özelliği herkesin gerçek ismiyle kayıt olması. Yani takma adlar burada yok. Ad ve soyadı formatında istediğiniz kişiyi aratabiliyorsunuz. Siz de kimliğinizdeki isminizle varsınız. Dolayısıyla arkadaşlarınızı arayıp buluyor, sonra da listenize ekliyorsunuz. Soyadlarını hatırlayabilirseniz kreşteki arkadaşlarınızı bile bulmanız olası. Zamanla arkadaşların listeleri taranıp sanki orada açık ve net olarak belirtilmemiş gibi "Sen de Gülşen`in arkadaşı mısın, aaa! Ben Nevzat." diyerek şansınızı deniyorsunuz. Buradan gerisi ise bilindik.

"Merhaba, bu güzel fotoğrafı görünce selam vermeden geçmek istemedim" veya "Biliyor musun ben de DJ Tiesto`ya bayılıyorum" gibisinden saltolar uzayıp gidebiliyor. Facebook`un farkı detaylara çok önem verilmiş olması ve bağlayıcılığı. İlgilenmeniz gereken o kadar çok detay, oyun ve uygulama var ki üstüne para alsanız yeridir. Peki Facebook çılgınlığının size geri dönüşü ne oluyor? Dikkat etmeniz gereken birçok ayrıntı var.

Kimlik hırsızlığıFacebook`a gerçek isim ve soyadınızla kayıt oluyorsunuz. Kimse sizi buna zorlamıyor ama işleyiş bu şekilde. Gerçek isminizle girmezseniz, insanlara kim olduğunuzu anlatmanız ayrı bir mesele. Gerçek isminiz, soyadınız, doğum tarihiniz, doğum yeriniz, telefon numaranız, mail adresiniz gibi bilgileri Facebook`a girdikten sonra tüm internet alemine "Buyurun bunları çalın, beni bir güzel dolandırın" demiş gibi oluyorsunuz. Zira bu bilgiler gizlenebilse de çoğu kullanıcı bunu nasıl yapacağını bilmiyor ve çözemiyor. Çünkü sitenin ayarlar kısmı çok kompleks. Tek bir ayar penceresi yok. Her ayar için ayrı bir sayfaya tıklamak gerekiyor.

Ayrıca kullanıcılar bir diğer kullanıcının hobilerini, hoşlandığı şeyleri, hoşlanmadıklarını, çalıştığı iş yerlerini ve fotoğraflarını tek tıklamayla görebiliyor. Arkadaş listenizden birinden anne kızlık soyadınızı da öğrenen birisi ocağınıza incir ağacı dikebilir. Hangi banka hesabını kullandığınızı bilen biri bütün gerekli bilgileri oradan edinerek kredi kartınızı kendi adresine bile göndertebilir.

Dahası birilerine sizin kimliğinizi kullanarak tehdit mailleri atıp internet hesaplarınızın şifrelerini de çalabilirler. Tüm bilgilerinizle yeni bir hesap açıp, tüm arkadaşlarınızı ekleyerek kendisini siz gibi tanıtabilecek insanlar var.

Facebook`ta sadece 2007`nin ilk altı ayında 40 bin kimlik hırsızlığı olayı yaşandı. Sadece bu kimlik hırsızlıklarıyla üç milyon dolar civarında para cebe indirilmiş. Üstelik ilk altı ayda Facebook`un kullanıcı sayısının şu andakinden çok çok daha az olduğunu tahmin edersiniz.
Bağımlılık yapıyor

Facebook hayatınıza yeni bir iş olarak giriyor. Sizden kendisine vakit ayırmanızı, hatta onun için çalışmanızı istiyor. Kronik bir şekilde çeşitli periyotlarla, işte ve evde Facebook`a girerek ne olmuş ne bitmiş kontrol etmek zorundasınız. Bundan kaçamıyorsunuz. Sitesi size sürekli mesajlar gönderiyor. "Biri arkadaş olmak istiyor, film izlemeye davet etti, mesaj kutuna bir şeyler yazdı, yeni fotoğraf ekledi" gibisinden mesajlarla her gün siteye çağrılıyorsunuz. Sadece beş dakikalığına kontrol için girdiğinizde saatler çoktan akıp gitmiş oluyor. Bundan dolayı uzmanlar Facebook`u "sanal kokain" olarak tanımlıyorlar.

Peninsula isimli bir şirketin yaptığı araştırmanın sonuçları ise hayli şaşırtıcı. Araştırmada İngiltereli çalışanların Facebook`ta geçirdikleri zaman dolayısıyla ayda 233 milyon saatlik bir işgücü kaybı yaşandığı ortaya çıkarılmış. Avustralya`da ise Facebook nedeniyle yıllık dört milyar dolar civarında zarar ediliyor. Bu nedenle Avustralya`da 3500 şirkette Facebook engellendi ve bu şirketlerin sayısı giderek artıyor.

Kariyerinizi karartabilir
Facebook`u sadece siz ve arkadaş çevreniz kullanmıyor. Muhtemelen işverenlerinizin ve müdürlerinizin de bu siteden haberi var. Dahası birçok firmada işverenler, bir kişiye iş teklifi yapmadan önce onu internette iyice araştırıyorlar. Önceden bu iş için Google tercih ediliyordu. Fakat son bir yıl içinde Facebook çok daha iyi bir kaynak haline geldi. Bu durumda profilinize komik olsun diye eklediğiniz bir fotoğrafın bile işi kaybetmenize sebep olması muhtemel. İnsan kaynakları şirketleri Facebook`u etkin bir şekilde insan denetimi için kullanıyor. Profilinizde görülen mesajlarda bir arkadaşınızın şaka bile olsa travestilere laf atarak eğlendiğiniz bir geceyi anlatması işveren için pek de etkileyici görünmeyebiliyor.

Sitede yaptığınız her şey kaydedildiği ve diğer kullanıcılar tarafından görülebildiği için işvereniniz beyhude işlere ayırdığınız vakti görüp size kapıyı gösterebilir. Geçtiğimiz yıl Miami`de yaşanan bir olay tam ders olacak cinsten. Bir Miami Üniversitesi öğrencisi, Facebook profilindeki fotoğrafı eğlence niyetine Miami`de tecavüz suçundan aranan bir adamın fotoğrafıyla değiştirmişti. Neticede öğrenci "Paniğe neden olmak" suçundan tutuklandı ve temiz sabıka kaydına yok yere bir ekleme yapmış oldu.

Arkadaş listeniz sizi ele veriyor
Facebook, "Kimin daha fazla arkadaşı var" yarışmasına dönmüş durumda. Çıkış noktası insanların eski okul arkadaşlarını bulmasıyken artık insanlar birbirlerini listelerine eklemek için mücadele ediyorlar. "Nüfuzlu kişilik" deyiminin bir insanı tanımlamak için kullanıldığı bir ülkede bunun ne seviyede ve ne amaçla suistimal edildiğini tahmin edersiniz.

Facebook`ta diğer kullanıcılar arkadaş listenizin tamamını görebiliyorlar. Bu durumda listenizde karanlık veya imajı kötü olan isimlerin bulunması pek de yararınıza olmaz. Ayrıca bu durum, hastalıklı kişilerin arkadaş listenizdeki kimi insanları rahatsız etme ihtimallerini de beraberinde getiriyor.

Arkadaş listesini büyütme saplantısının içinde bir de listede ünlü isimlerin bulunmasının prim yaptığı inancı var. Bu, o kişiye ulaşmak isteyen birçok kişinin eğer o ünlü listenizdeyse sizi de rahatsız edeceği manasını taşıyor. Listenizde bulunan ünlünün bazı sevilmeyen yönleri varsa, mesela mafyöz bir tipse ya da medya oyuncağıysa arkadaşlarınız sizden yavaş yavaş uzaklaşabiliyor.
Suistimale davetiye çıkaran site
Facebook`a kayıt olurken okumadan hemen onayladığınız sözleşmede yer alan bazı cümleler başınıza gelecekleri önceden haber veriyor. "Elimizde bulunan bilgileri üçüncü kişilerle, şirketlerle, ortaklık ya da benzeri bir ilişki içinde olduğumuz firmalar ve şahıslarla paylaşabiliriz" cümlesini kabul ettiğiniz andan itibaren tüm bilgilerinizin isteyene verilebileceğini kabul ediyorsunuz. Bu da doğum tarihinizden mezuniyet tarihlerinize, arkadaş listenizden hobilerinize kadar hakkınızdaki her bilginin satılabilir olduğunu kabullenmeniz demek. Mail adresiniz ve şifresi de buna dahil. Bundan dolayı kısa bir süre sonra sayısız spam mail ile posta kutunuzun şişmesine şaşırmayın.

Birdenbire bir salgın haline dönüşen ve girdap gibi cümle internet kullanıcısını içine çeken sitenin başınıza açabileceği şeylerin listesi oldukça kalabalık. Kandırıp dolandırdığınız, parasını ödemediğiniz ya da köşe bucak kaçtığınız herkesle karşılaşmanız an meselesi.

Bunun yanında listenizde 5000 kişi olsa da bunlar sadece o listede duruyorlar. Arkadaşlık kavramının içini boşaltan site şişirme bir sosyallik yaratıyor. İlkokul arkadaşlarınızı bulsanız bile bir "Merhaba" demeden listeye ekliyorsunuz. Dolayısıyla sosyalleşme sadece kimin daha çok sayıda arkadaşı var yarışına dönüşüyor. İşin kötüsü sitede herkesin bu durumu kanıksamış olması.

Son olarak Facebook`tan çıkmanın mümkün olmadığını da söyleyelim. Hesabınızın silinmesini isteseniz bile silinmiyor. Sadece inaktif hale getiriliyor. Diğer insanların listesinde yine görünüyorsunuz. Yaptığınız her şey, attığınız bütün mesajlar, fotoğraflarınız ve bilgileriniz duruyor. İstediğiniz an aynı isimle ve şifreyle kullanıcınızı tekrar aktif edebilirsiniz. Bunun Facebook`a verdiğiniz tüm bilgilerin sonsuza dek kullanılabileceği anlamına geldiğini söylemeye gerek bile yok. Sildiğiniz bilgilerin hiçbiri veritabanından silinmiyor.

Sayfanızda görünmese bile kaydettiğiniz ve sildiğiniz en ufak bilgi arşivlerdeki yerini alıyor. Bu bilgilerle alışveriş alışkanlıklarınızdan banka hesabınıza, ilişki içinde olduğunuz insanlardan yemek, sinema, müzik zevkinize kadar her şey takip edilebilir hale geliyor. Bu bilgilerin sizi ne duruma sokacağını ve bunların ne amaçla kullanılabileceğini detaylı bir şekilde düşünürseniz sonucun nerelere varabileceğine dair olasılıklar son derece korkutucu. Az da olsa kimliğinizi saklama ihtiyacı hissediyorsanız ve özel bilgileriniz konusunda hassassanız, Facebook size göre değil. Zira sonradan paranoyak olabilirsiniz.

22 Mart 2010 Pazartesi

İş telefonu

Ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış ;

Baba : 'Yahu bu korkunç bir fatura. Ben bu telefonu asla kullanmıyorum,
hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum.'

Anne : 'Aynen ben de... Akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında
telefon. ne yapayım bunu.'

Oglan : 'Vallahi ben de Şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün
görüşmelerimi yapıyorum.'

Kız : 'E benim de Şirket hattim var. Ev telefonunu hic kullanmam ki..'

Herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar...

Hizmetçi : 'Eee... Problem ne o zaman? Sanırım hepimiz iş telefonlarını kullanıyoruz...'

17 Mart 2010 Çarşamba

Bir gazeteden...erkeklerden neden güzin abla olmaz?

sevgili erkan ağabey..
bana yardımcı olursunuz diye size yazıyorum..
geçen gece işe giderken kocamı her zamanki gibi evde tv seyrederken
bıraktım. arabamla daha 500 metre gitmedim ki motoru stop etti. hayli
uğraşıp çalıştıramayınca kocamdan yardım almak için eve geri döndüm.
eve girince gözlerime inanamadım.. kocam komşunun kızı ile yatağımızda..
ben 32, kocam 34 yaşında komşunun kızı ise 22.. biz 10 yıldır
evliyiz.. yakalanınca resmen çöktü ve itiraf etmek zorunda kaldı.. 6
aydır birliktelermiş..
"ya bu ilişki şimdi burda bitecek veya evliliğimiz..!" dedim bağırarak..
o gün işi bıraktı, gitgide artan bir depresyona girdi.. onu çok
seviyorum ama o ultimatomu çekince yok oldu.. resmen eridi.. artık ona
ulaşamıyorum.. lütfen bana yardım eder misiniz?..
sevgilerimle
ayşe..

sevgili ayşe;
hava soğuksa, hele bu tip kısa mesafelerde motor ısınmadan bastıysan
arabalar genelde bunu yapar..
kaputu aç yakıt borularına şöyle bir bak, ezilme, çöküntü gibi bir şey
var mı.. manifolt bağlantılarını ve karbüratörü gözden geçirt.
eğer bunlar sorunu çözemezler ise sorun yakıt pompasında olabilir.
bujilere yeterli benzin gelmiyordur. (araban tüplü mü benzinli mi
dizel mi yazmamışsın)
sanırım yardımcı oldum,
erkan ağabey'in..

Kıvırma Sanatı

Amerika'da bir süpermarkette, müşteri yarım kivi satın almak istiyor.
Tezgâhtar bunun mümkün olmadığını söylüyor. Kavga çıkıyor. Tezgahtar
koşa koşa müdüre çıkıyor:

"Efendim, hayvanın biri yarım kivi almak istiyor" der demez şöyle bir
arkasına dönünce ne görsün:
müşteri arkasından gelmiş, ensesinde duruyor...

Tezgahtar hemen müşteriyi işaret ediyor:
"Bu beyefendi de diğer yarısını almak istiyor, efendim..." diyor
Müdür durumu anlıyor, adama yarım kiviyi mecburen verip gönderiyorlar.
Müdür bir saat sonra tezgahtarı çağırtıyor:
- "Tebrik ederim, çok zeki davrandın, iyi idare ettin. Nerelisin sen?
- "Brezilyalıyım efendim..."
- "Amerika'ya niye geldin?"
- "Brezilya cazip bir yer değil efendim, orada insanlar ya fahişe, ya
da futbolcu..."
Müdür;
- "Biliyor musun, benim karım da Brezilyalı... "
- "Yaaaaaaaa öyle mi, Yenge hangi takımda futbol oynuyor ?"

16 Mart 2010 Salı

Üzüntüsüz Yaşama Sanatı

Epiktetos yirmi asır önce demiştir ki: "Kader önünde sonunda söyle veya böyle günahlarımızın bedelini önümüze koyar. Görünen ya da görünmeyen zaman içinde herkes günahlarının bedelini öder. Ektiğini biçer. Bunu bilen adam kimseye kızmaz, gücenmez, kimseyi aşağılamaz, kimseyi itham etmez, kimseden nefret etmez, kimseye kin tutmaz. Bunu bilen adam karşılaştığı aksiliklere şaşmaz. Önüne çıkan maddi-manevi engellerin kendi günahlarından başka bir şey olmadığını bilir."
Düşmanlarınızı düşünmek için ayıracağınız bir dakika bile düşmanlarınızdan daha değerlidir. Nefret ve intikam hissi size büyük zararlar verir.
Aristo söyle diyor: "İdeal insan iyilik yapmaktan zevk alır. Kendisine iyilik yapılırsa mahcubiyet duyar. Çünkü iyilik yapmak üstünlük işareti, bir iyiliğe muhtaç duruma düşmek zaaf işaretidir." Karşılaşacağımız nankörlükten dolayı üzülmemek için hazırlıklı olalım. Karşılık beklemeden iyilik yapalım. Mutluluk minnet beklemekte değil, minnet gösterilmesinden rahatsızlık duyulacak olgunluğa erişmektir.
8 Özel Armağan
1) Dinleme... Ama gerçekten dinleyin. Kesmeden, hayal kurmadan, vereceğiniz cevabi düşünmeden... Can kulağıyla dinleyin.
2) Sevgi... Kucaklamalar, öpücükler, sırt sıvazlamalar ve el tutmalar konusunda cömert olun. Bu ufak hareketler, aileniz ve dostlarınıza olan sevginizi daha açık göstermenizi sağlayabilir.
3) Kahkaha... Fıkra anlatın, neşeli hikâyeleri paylaşın. Bu armağanınız "seninle birlikte gülmeyi seviyorum" anlamına gelir.
4) Yazılı bir not... Basit bir "Yardımın için teşekkürler" notu, ya da belki bir şiir... Kısa, elle yazılmış bir not bazen ömür boyu hatırlanır.
5) İltifat... Basit, içtenlikle söylenen bir söz ("Bu renk sana ne çok yakışmış", "Harika bir is çıkardın", "Yemek nefis olmuş" gibi) karşınızdakinin içini aydınlatır.
6) İyilik... Her gün, rutininizi kırıp birisine hoş, nazik bir şey yapın.
7) Yalnızlık... Bazen tek istediğimiz yalnız kalmaktır. Bu anlara duyarlı olun ve ihtiyacı olana yalnız kalma armağanını verin.
8) Neşeli bir yapı... Birine tatlı bir söz söylemek gibisi yoktur. Selâm vermek veya teşekkür etmek o kadar zor mu?

24 Şubat 2010 Çarşamba

Is Yeriniz Sizi Hasta Edebilir!

Hasta bina sendromu, sekreter sendromu, yazar krampi, sehir bronsiti, gurultu sagirligi turunden bir yigin yeni hastaligi literature ekleniyor. Nedir bu tuhaf hastaliklar? Uygarligi yaratarak her gecen gun refah duzeyini arttiran insanoglu, bir yandan da kendi kuyusunu mu kaziyor?

Noroloji Uzmani Dr. Mehmet Yavuz bu durumun sagligimiza etkileriyle ilgili aciklamalarda bulundu.

Hasta bina sendromu nedir?

Carpik kentlesmenin ve yogun bina yiginlarinin, sagliksiz ranta dayali is merkezlerinin sonuclari sadece bozuk sehirlesme ve trafik kesmekesi degil tabi. Olayin sosyal boyutlarindan daha ciddi saglik sorunlari da var. Bir ornekle aciklamak gerekirse Amerikan NBC televizyonu, yeni bir binaya tasinmis ve bina son derece modern ve en yeni teknolojik sistemlerle donatilmistir. Bina oyle bir bina ki, bir gelen hayran birde gelmeyen! Ancak bu binada bir sorun vardir. Hemen herkes gunun sonuna dogru halsizlesmekte ve bitkin bir vaziyette isini bitirmektedir. Ayrica calisanlarda bas agrisi ve bas donmesi almis basini gitmistir. Hafta sonuna dogru sikayetler daha da yogunlasmaktadir. Sonunda proplemin binadan kaynaklandigi anlasilir. Binanin havalandirma sistemi yetersiz oldugundan mevcut elektronik cihazlarin meydana getirdigi manyetik yorgunluk bina da calisanlarin performanslarini etkilemekte ve verim dusmektedir. Sonunda burda calisan insanlarin yarisi baska bir binaya nakledilir ve olay cozumlenir.

Nelere dikkat edilmeli?
Cok katli is merkezlerinde, binlere elektronik cihaz ve sistemle donatilmis plazalarda, odaklanma ve konsantrasyon yetersizliklerinin olmasi kacinilmazdir. Boyle mekanlarda calisanlardan tam bir performans beklenmesi hayaldir. Calisan verimliligi icin, her ofiste bir calisanin olmasi ve odalarin da yeterli genislikte olmasi elzem bir durumdur. Ayrica calisanlarin etrafinda gereksiz elektronik cihazlarin da bulunmamasi lazimdir. Mevcut elektronik cihazlarin iyi yalitilmis odalarda olmasi ve baglantilarin network sistemleri ile ofislere dagitilmasi en tercih edilen yol olmalidir. Ornegin faks ve yazicilarin her odada bulunmasi yerine, bunlarin tek bir odada toplanmasi ve buraya ancak gerektiginde girilmesi onemlidir. Kullanilan monitorler mumkun olan en dusuk radyasyonlu cihazlar olmalidir. Bilgisayar kasalari gurultusuz calismali ve yalitimi ust duzey olmalidir. Ofislerde gerekli sayida telefon bulundurmali, telefon kargasasindan ve kalabalikligindan uzak durulmalidir. Cep telefonlarini asla kemere bagli ya da cepte tutulmamali, mumkunse kulaklik kullanilmalidir. Sadece bir tane cep telefonu kullanmaya calisilmalidir.

Sonuc itibariyle, insanlari devasa binalarda, plazalarda kucuk kucuk havasiz odalarda calismaya mahkum etmek verimliligin dusmesine yol acar. Plazalarda, sehrimizde bir cok ornegi olan yogun is merkezlerinde gordugumuz ?hasta bina sendromunun? belirtileri sadece halsizlik ve bitkinlik degil tabi. Bas agrisi, bas donmesi, anksiyete, uyku bozukluklari, zihinsel konsantrasyon bozukluklari, unutkanlik, goz ve cilt irritasyonlari, farenjit, larenjit ve burun kanamasi da sikca rastlanan sikayetlerdir. Belirtilerin hepsinin ortak ozelligi calisma ortamindan bir kac gunlugune uzaklasinca sikayetlerin duzeliyor olmasidir.

Alyans neden dördüncü parmağa takılır?

Bunun, Çinliler'in anlattığı çok güzel ve inandırıcı bir açıklaması varmış...
Başparmak, anne-babanızı,
İşaret parmağı, kardeşlerinizi,
Orta parmak, sizi,
Dördüncü parmak (yani yüzük parmağı), hayat arkadaşınızı,
Ve serçe parmak, çocuklarınızı temsil eder.
ilk önce avuçlarınızı birbirine bakacak şekilde açın. Orta parmakları bükün ve sırt sırta birleştirin. Daha sonra kalan dört parmağınızı da açıp, uç uca getirin
Şimdi, anne babanızı temsil eden başparmaklarınızı ayırmaya çalışın... Açılacaktır, çünkü anne babanız sizinle birlikte ömür boyu yaşamayacaktır. Er ya da geç onlardan ayrılmak zorundasınız.

Baş parmaklarınızı önceki gibi birleştirip, kardeşlerinizi temsil eden işaret parmaklarınızı ayırın. Onlar da ayrılacaktır, çünkü kardeşleriniz kendi ailelerini kurup, ayrı bir hayat seçer.

İşaret parmaklarınızı birleştirip, çocuklarınızı temsil eden serçe parmaklarınızı ayırın. Onlar da ayrılıcak, çünkü çocuklar da evlenir ve bir gün kendi hayatlarını kurar.

Son olarak serçe parmaklarınızı birleştirip, eşlerinizi temsil eden yüzük parmaklarınızı ayırmaya çalışın. Ayıramadığınızı görünce şaşıracaksınız. Çünkü karı-kocalar hayat boyu bir arada yaşarlar... İyi günde ve kötü günde... Hastalıkta ve sağlıkta... Ölüm onları ayırıncaya kadar

işten kovulmanın 101 eğlenceli yolu

1. Devir müzayede devri: Eğer biri tel zımbanızı ödünç almak isterse ona müzayededeki herkes gibi açık artırmaya katılmasını söyleyin.
2. Saçmalamanın dayanılmaz zevki: Kendinize yüksek öncelikli görevler belirleyip bunların listesini yapın. Listenin en başına da ofiste gevezelik etmeyi koyun. Sonra bu listeyi tüm ofise dağıtın.
3. Mevziinizi savunun: Ofiste size ait bölgeyi kaleye çevirin ve geçmek isteyen herkesten parolayı söylemesini isteyin.
4. Fotokopi makinesi çıldırmış olmalı: Fotokopi makinesinin ayarlarını bozun. Örneğin, her belgeden 300 kopya çekecek şekilde ayarlayın.
5. Çekmece de bir tür enstrümandır: Seçtiğiniz birkaç arkadaşınızın çekmecesine düğmesine basınca müzik çalarak dans eden oyuncaklardan koyun. Böylece oyuncak kapanana kadar arkadaşınızın gürültü etmesini sağlamış olacaksınız.
6. Eskiden sandalye mi vardı: Erkenden gelin ve tüm ofistekilerin sandalyelerini ortadan kaldırın, bir tek sizinki kalsın.
7. Mikrodalga hayatı kolaylaştırır: Haşlanmış yumurtayı ofisteki micro dalgaya koyun ve hiçbir şeyi temizlemeyin.
8. Sen yenisin galiba: İşe yeni başlayanların yolunu keserek hâlâ vakitleri varken kaçmalarını haykırın.
9. Tart almaz mıydınız: Arkadaşlarınıza dağıtmak için ofise küçük meyveli tartlar getirin. İkram ederken tartların meyvelerini çalın.
10. Çay-kahve makinesinin Robin Hood’u: Bir bozuk paranın ortasını delip ip geçirin. İpi elinizde tutarak parayı çay-kahve makinesini atın. İçeceğinizi aldıktan sonra herkesin gözünün önünde parayı geri çekin ve hiçbir şey olmamış gibi davranın. Hatta aldığınız içecekleri sizi kınayanlara ikram edin.
11. Evcil hayvanım olmadan asla: Evcil hayvan olarak yılan besleyin ve ofisinize götürüp serbest bırakın.
12. Monitörlerin tatil günü: Ofise mesai başlamadan bir saat önce gelin ve kendinizinki hariç herkesin bilgisayarının monitörünün fişini çekin. İş arkadaşlarınız ne olduğunu anladığında en sevimli gülüşünüzü takınıp “Bugün monitörlerin tatil günü” diye haykırın.
13. Minder şakası: Herkesin sandalyesine kötü sesler çıkaran hava yastıklarından koyun. Oturdukları zaman karşılarına geçip gülün.
14. Telefon sanatı: Canınız sıkıldığında sevdiğiniz bir şarkının melodisini telefonunuzun tuş sesleriyle oluşturmayı deneyin. Mesela “Daha dün annemizin” şarkısını 321 2333 222 333 321 2333 321 321 sayılarıyla çalabilirsiniz. Böylece hem yakınınızdaki arkadaşlarınızı rahatsız etmiş hem de telefonunuzu meşgul etmiş olursunuz.
15. Buzdolabının rayihası: Cuma akşamı işten çıkarken buzdolabının fişini çekin. Pazartesi günü herkes ofise sinen pis kokuyla haftaya başlasın.
16. Kukla saldırısı: Tuvaletlere pantolonu ve ayakları gözüken kuklalar koyup içeride biri varmış gibi gözükmesini sağlayın. Ofiste büyük bir kriz yaratmayı başarabilirsiniz.
17. Ofiste havuz keyfi: Ofise bir çocuk havuzu getirin. Herkes çalışırken su soğutucusundan bardak bardak su taşıyarak havuzu doldurun. Sonra da mayonuzu giyip içine oturun.
18. Yazın dondurma gibisi yok: Yaz aylarında, sıcağın en çok hissedildiği bir gün ofise dondurma getirip arkadaşlarınıza ikram edin. Fakat dondurmaları vermeden önce yalayın.
19. Ojeli kalemler: Ofisinizdeki mürekkepli kalemlerin içini kırmızı ojeyle doldurun. Bütün resmi belgeler ve yazışmalar süslü olsun!
20. Ofiste tatil: Masanızın etrafına biraz kum serpin, yanınıza bir plaj şemsiyesi açın, bikninizi giyip kokteylinizi aldıktan sonra patronunuzdan sırtınızı yağlamasını isteyin.
21. Mazaret kağıdı: İşe geç kalın. Patronunuz neden geç kaldığınızı sorduğunda annenizden aldığınız mazaret kağıdını gösterin.
22. Alternatif asansör müziği: Ofisteki asansörün müziğini heavy metal şarkılarla değiştirin.
23. Yemeğin üzerine şekerleme: Her gün öğle yemeğinden sonra koltuğunuzda geriye yaslanıp bir saat kadar uyuyun. Sizi uyandırmalarını önlemek için büyük bir kağıda “Lütfen rahatsız etmeyin” yazıp masanızın önüne yapıştırın.
24. Kağıt bardak sabotajı: Ofisteki tüm kağıt bardakların altına küçük birer delik açın. Sonra herkese birer tane poşet çay ikram edin.
25. Anlaşılmaz e-posta adresi: E-posta isminizi çok uzun ve karmaşık bir isimle değiştirip değiştiremeyeceğinizi sorun. Örneğin,ofisin_ilahe_peri_prensesi@şirketiniz.com gibi.
26. Arkadaşlarla mangal sefası: Ofise bir mangal getirin. Tüm arkadaşlarınızı ofisten arayarak mangal yapmaya davet edin. Diğer ofis çalışanlarının önünde mangal yapıp yiyin ve onlara ikram etmeyin.
27. Define avı: Yazıcının kartuşunu ve kağıtları saklayın. İş arkadaşlarınızın bunları bulması için not kağıtlarına küçük ipuçları yazıp arkadaşlarınızın define avı oynamasını seyredin.
28. Vücut geliştirme şampiyonu: Sanki bir anda kaslanmışsınız gibi gömleğinizin içine koyacağınız yastıkçıklarla tüm dikkati üzerinizde toplayın.
29. Cilt bakımı ihmale gelmez: Önemli bir toplantıdan önce tuvalette yüz maskesi yapın ve toplantıya öyle girin.
30. Müzik “zevki”: Arabeskten rap müziğe kadar her türden şarkıyla dolu bir CD hazırlayıp ofiste çalın. Teybinizin sesini sonuna kadar açmayı da unutmayın.
31. Patronun evi satılık: Gazeteye kelepir ev ilanı verip patronunuzun telefonunu yazın.
32. Klavyeler de ayran sever: Akşam herkes çıktıktan sonra tüm klavyelere ayran dökün.
33. Elm Sokağında Kabus: Korkutucu olmak için sürekli ölümden bahseden şarkılar dinleyin, ölüm hakkında konuşun, bilgisayarınızın duvar kağıdını ve ekran koruyucusunu ölüm temalı resimlerden seçin. En beğendiğiniz filmin Elm Sokağı’nda Kabus olduğunu her yerde söyleyin.
34. Şarkılarla yaşamak: Size sorulan tüm sorulara Sezen Aksu’nun şarkılarıyla yanıt verin. Örneğin “Sıkıldım sıkıldım uçmak istiyorum” gibi.
35. Tişört farkı: Her gün üzerinde iğrenç, saldırganca yazılar yazan tişörtler giyerek işe gidin.
36. Ofiste tadilat var: Masanızın yanındaki duvara kocaman bir delik açarak kendi pencerenizi inşa edin.
37. Yapılacak en iyi şey, hiçbir şey yapmamaktır: Bırakın telefon çalsın. E-postaları görmezden gelin. Bırakın tüm işleri patronunuz yapsın.
38. Beyaz yalanlar: Her yerde, herkese olur olmaz yalanlar söyleyin. Örneğin “Türkçe anlamıyorum” gibi.
39. Bayramlar özeldir: Yılın özel günlerinde o güne uygun giyinin. Mesela Kurban Bayramı’nda koç boynuzları takın.
40. Pasta deyip geçmemek lazım: Kurufasulye, nohut gibi baklagillerle hazırlayacağınız çikolatalı pastayı ofise getirip kestaneli pasta olduğunu söyleyin. Büyük bir pasta yapıp malzemesini bol tutun. Bölmece bütün arkadaşlarınıza kocaman bir dilim ikram edebilirsiniz.
41. Histerik anlar: Patronunuz sizden bir iş istediğinde ya da arkadaşlarınız işle ilgili bir şey sorduğunda “Bunu bana nasıl yaparsın” diyerek ağlayın.
42. Paronaya zamanı: Bilgisayarların içinde küçük kamerelar yerleştirildiğini ve herkesin ne kadar çalıştığının sürekli izlendiğini iddia edin. Size inanan en azından birkaç kişi çıkacaktır.
43. Megafonun iktidarı: Ofiste yalnızca megafondan konuşun. Özellikle patronunuzla telefonda konuşurken...
44. Ofisin virüs kaynağı: Tüm arkadaşlarınıza şarkı gönderme bahanesiyle virüs yollayın. Teknik destek departmanı virüsleri temizledikçe yenisini yollayın.
45. Kim takar mesai saatini: Çıkış vaktinde işe gelip giriş saatinde eve gidin.
46. Huysuz kedi sendromu: Soyunuzun kedilere dayandığını iddia edin. Her cümlenizin sonunda miyavlayın; sizi kızdırdıklarında ise tıslayın.
47. Çalışmak vakit kaybıdır: Birkaç gün üst üste işe gitmeyin Eğer işyerinden yapacak daha önemli işleriniz olduğunu, şirketin önemsiz işleriyle vakit kaybedemeyeceğinizi söyleyin.
48. Çok iş var: Mesai saatleri içerisindeki bankalardaki işlerinizi halledin, faturalarınızı yatırın, arkadaşlarınızla yemeğe çıkın, sinemaya gidin, ofis gereçlerini kişisel işleriniz için kullanın. Neden böyle davrandığınızı soranlara basit bir işle ilgilenemeyecek kadar değerli olduğunuzu söyleyin.
49. Çığlığın gücü: Farklı durumlar için birçok çığlık geliştirin. Konuşmak yerine çığlık atmayı tercih edin.
50. Kuşku duymak kuşkusuz gerekli: İnsanları bıktırana kadar sürdürün her şeyle ve herkesle ilgili sorular sorun. Verdikleri cevapları tatmin edici bulmadığınızı, araştırmaya devam etmelerini söyleyin.
51. “Yok ben anlamak”: Yabancıymışsınız gibi davranın. Ara sıra diliniz Türkçeye kaysa da bunu reddedin.
52. Kokulu uğur: Bir kalıp peyniri evinizde iyice kokutun. Daha sonra bu peyniri ofisteki masanızın üzerine koyun. Kaldırmanızı isterlerse yıllardır atmadığınız uğurlu peyniriniz olduğunu söyleyin.
53. Herkesin felekten bir gün çalmaya ihtiyacı vardır: Bir gün işe gelirken içkinizi ve mezelerinizi de getirin. Kendinize güzel bir çilingir sofrası kurun. Elbette ki çalışma arkadaşlarınızı da davet edin.
54. Heavy metal vazgeçilmezdir: Ofisinizin duvarlarına heavy metal gruplarının posterlerini asın. En önemlisi her an yüksek sesle heavy metal dinleyin.
55. Borazan sesi, sahibinin sesi: İş arkadaşlarınıza seslenmek istediğinizde borazanı çalın. Telefonu açtığınızda da “Alo” yerine borazanı kullanın. En önemlisi patronun odasına girerken kapıyı çalmak yerine borazanınızı konuşturun!
56. “Hayırlı” işler: Taşıyabildiğiniz tüm ofis malzemelerini toplayıp hayır kurumlarına bağışlayın.
57. İmkansız randevular: Randevularınızı var olmayan günlere verin. Örneğin 30 Şubat ya da 31 Eylül gibi.
58. Kapı açmak zor zanaat: Mesai saati başlamadan 30 dakika önce gelip ofisteki tüm kapılara vernik ya da renksiz tutkal sürün.
59. Nargile keyfi: Ofise nargile getirin. Büro sandalyenizde bağdaş kurup nargilenizi keyifle için. Hatta isteyenlere saatlik kiraya verebileceğinizi söyleyin.
60. E-posta kontrolt: E-postalarınızı o kadar sık kontrol edih ki başka bir iş yapmaya vaktiniz kalmasın. Ancak ‘Gelen Kutusu’ yerinde ‘Silinmiş Öğeler’e bakın.
61. Haberdar olmak herkesin hakkı: Başta patronunuz olmak üzere işyerinizdeki herkese, her konuda e-posta gönderin. Tuvalete her gittiğinizde, her kahve molası verdiğinizde, tel zımbanıza zımba doldurduğunuzda, annenize telefon ettiğinizdeki ofisteki herkesi bir e-posta ile bilgilendirin.
62. Alternatif performans kartları: Çalışma arkadaşlarınız için performans kartları hazırlayın. Onları dış görünüşlerine, aptallıklarına, tembelliklerine ve maaşlarına göre sınıflandırın.
63. Yeni bir e-posta imzası: E-postanızdaki imzanıza saldırganca bir yazıyla değiştirin. Mesela “Bu e-postayı cevaplarsan yakarım” gibi.
64. “İlet” şampiyonu: Size gelen tüm gereksiz e-postaları işyerinizdeki herkese gönderin. Hatta her gönderdiğiniz mail için “Okundu Bilgisi” isteyin.
65. “Ben yapmadım, o yaptı”: Patronunuzun sandalyesine kuvvetli bir yapıştırıcı dökün ve suçu arkadaşlarınızın üzerine atın.
66. Ortalık toz duman: Evinizi temizlediğiniz elektrik süpürgesinin toz kesesini ofisin en kalabalık yerine dökün. Evden getirdiğiniz bir saç kurutma makinesiyle tozları iyice dağıtın. Tabii bunu yapmadan önce ağız maskesi takmayı unutmayın.
67. Ciklet tiryakisi: Ofiste sürekli ciklet çiğneyin. Hatta patronunuzla konuşurken, toplantılarda da çiğnemeye devam edin. Arada balon yapmayı da unutmayın.
68. Tuzlu su süprizi: Herkesin ortak kullandığı su bidonunu 1 torba tuz boşaltın.
69. Patronun özel sigarası: Öğle yemeği arasında patronunuzun odasına gizlice girin ve sigara paketinin içine patlayan sigaralardan yerleştirin.
70. Önemli olan iç güzelliğidir: Tüm çalışma arkadaşlarınıza birbirinden güzel iç çamaşırları hediye edin.
71. Cep telefonu korsanı: Patronunuzun ve iş arkadaşlarınızın cep telefonu rehberlerindeki tüm isimleri silin.
72. Gıcık: Sık sık arkadaşlarınıza telefon edin. Siz telefondayken patronunuz sizi görürse, arkadaşınıza kapatmanız gerektiğini çünkü gıcık patronunuzun baktığını söyleyin. Sizi çağırdığında ise bunu söylediğinizi inkar edin.
73. Senin kalemin benim kalemim: Patronunuzun en sevdiği kalemi yürütün ve birlikte girdiğiniz ilk toplantıda o kalemi kullanın.
74. Cırcırböceği: Patronunuza kocaman bir saksı ağacı hediye edin. Ertesi gün bir kutu dolusu cırcırböceğini odasına bırakın.
75. Açılış sayfası: Patronunuzun bilgisayarına, internet tarayıcısı açıldığı anda sürekli yetişkinlerin girebileceği siteleri açan bir casus yazılım yükleyin. Daha sonra patronunuzu bilgi işlem departmanına şikayet edin.
76. Telefon şakası: Patronunuzun masa telefonunun sesini kapatın. Bunu özellikle çok önemli bir telefon beklediğinde yapın. Arayan kimse ona ulaşamasın.
77. Mıknatıs etkisi: “Kazara” patronunuzun bilgisayarının yanına sabit disk silen bir mıknatıs bırakın.
78. Ofis kapmaca: Patronunuz tatildeyken, ofisine taşının. Tabii ofisi kendinize göre yeniden düzenlemeyi de ihmal etmeyin.
79. Lazer saldırısı : Toplantıda lazer ışığını patronunuzun gözüne tutun.
80. “Hepinizi seviyorum”: Patronunuza ve tüm iş arkadaşlarınıza ilanı-ı aşk e-postaları gönderin.
81. Fısıltı gazetesi yazarı: Patronunuzun ofis notlarından ve geçmişteki yaşadıklarından yola çıkarak yaratıcı dedikodular bulup ofiste yayın.
82. Dahili telefon şakası: Dahili telefondan patronunuzu arayarak telefon şakası yapın.
83. Süper yapıştırıcılı fare: Patronunuzun bilgisayarının faresini masasına yapıştırın.
84. Tuz eklemeyi ihmal etmeyin: Patronunuzun ‘mouse ped’ine yapıştırıcı sürün. Fakat üzerine tuz eklemeyi de unutmayın.
85. Herkesin bir takma adı vardır: Patronunuza sinir bozucu fakat şirin bir lakap takın. Örneğin “şişko patates”.
86. Patronunuza tapının: Patronunuzu her sabah arabasındayken karşılayın, kahvesini hazırlayın, herkese nasıl harika bir patronunuz olduğunu, ona ne kadar hayran olduğunuzu söyleyip durun. Fakat tüm bunları yaparken ikiyüzlü bir tavır takınmayı ihmal etmeyin.
87. Klavye scrable’ı: Patronunuzun klavyesinin tuşlarını komik, utanç verici kelimeler oluşturacak şekilde yeniden düzenleyin.
88. Lezzetli kurabiyeler: Patronunuza, bütün gün tuvaletten çıkamamasını sağlayacak “lezzetli” kurabiyeler ikram edin.
89. Araba kokusu: İş çıkışı saatında otoparka inip patronunuzun arabasının bulunduğu yere koku bombası bırakın.
90. Düşünce: Patronunuzun imleç ayarını meşgul anlamına gelen kum saatine çevirin. Böylece oturup boşyere bilgisayarının görevini bitirmesini beklesin.
91. Park sorunu: Arabanızı her gün patronunuzun park yerine bırakın. Size neden arabanızı oraya park ettiğinizi her sorduğunda unutkanlık sorunu yaşadığınızı söyleyin.
92. Sarımsaklı Telefon: Bir diş sarımsağı ikiye bölüp patronunuzun telefonunun ahizesine yerleştirin.
93. “Yemekler benden”: Piyangodan bir ikramiye kazandığınızı söyleyip işyerinizdeki herkesi lüks bir restoranda yemeğe davet edin. Tatlıya sıra geldiğinde tuvalete gitme bahanesiyle kaçın.
94. Bizim havalar: Cep telefonunuza çok uzun ve gürültülü bir melodi seçin ve telefona asla cevap vermeyin. Bırakın çalsın.
95. Dışavurumculuğa teşvik: Ofisinizdeki insanların yolunu kesip sizi sevip sevmediklerini sorun. Cevap vermek istemezlerse hisleri dışavurmanın öneminden bahsederek onları bıktırın. Sizi sevdiklerini söyleyenlere sıkı sıkı sarılın. Sizi sevmediklerini söyleyenlerin karşısında tepinip ağlamaya başlayın.
96. Parfüm aşkı: Sabah herkesin çayını kahvesini alıp işe başladığı saatte 7-8 farklı parfümü üzerinize sıkın. Tüm kokuların iyice karışması ve üzerinize sinmesi için hepsinden bol bol kullanın.
97. Doğum günü hediyesi: Patronunuza doğum gününde hamster (evcil fare) armağan edip “Bana sizi hatırlattı” deyin.
98. E-postalara ölüm: İşyerinizdeki herkesin tüm e-postalarını silin. Neden böyle bir şey yaptığınız sorulduğunda da yüz yüze iletişime inandığınızı söyleyin.
99. Toplantı notu: Toplantılarda bol bol not tutun. Toplantının sonuna doğru not tuttuğunuz kağıtlardan uçak yapıp uçurun. Ne yaptığınızı sorarlarsa toplantıda kayda değer bir şey konuşulmadığını söyleyin.
100. Umutsuz vaka: Patronunuza sonunu hiç iyi görmediğinizi, çok çalıştığı için gün geçtikçe çöktüğünü söyleyin. Çalışıyormuş gibi görünüp kaytarmasını, her gün internette gezinip bilgisayarında oyun oynamasını tavsiye edin. Kendi sağlığınızı buna borçlu olduğunuzu eklemeyi unutmayın.
101. İltifatın gücü: İş arkadaşlarınıza her gün iltifat edin. Örneğin “Bugün her zamanki kadar berbat görünmüyorsun” “Sonunda doğru dürüst bir kıyafet giyebilmişsin” ya da “Bu sabah dişlerini mi fırçaladın? Ağzın kamyon lastiği gibi kokmuyor” diyebilirsiniz.
 

  • SD
  • File Recovery Outlook Repair Company-List Business Directory Computer Directory Dating Directory Undelete Finance Directory RAID RecoveryBeyonce Knowles Katy Perry Internet Privacy Online Marketing Shopping Directory Software Directory Decks Hard Drive Recovery Free Web Hosting Used Cars Zip Codes Marisa Miller Data Recovery Renovations Weight Loss toplist
    Zirve100 Site ekle
    Zirve100 Site istatistikleri
    Zirve100 Site ekle